Arabanın arka koltuğunda Celasun'un cansız bedeni boylu boyunca uzanıyordu. Kafası dizimde duruyordu. Elimdeki mendil ile yanağından süzülmüş, kuruyan kanı temizlemeye çalışıyordum.
"Biz kollarımızda taşıdığımız cesetlerin ağırlığı ile çöküyoruz Yamaç" yüzündeki kanı temizlemeye devam ederken Yamaç ile konuşuyordum.
"Bir şey yapmasaydı burada olacaktı!" Yamaç sinirle direksiyona vurdu.
"Elbet bir şey yapacaktı. Celasun benim gibi. Gözündeki o parıltı sönmüyordu. Her an her şeyi tersine çevirmek için hazır durur bir hali vardı"
"Sana çok benziyordu. Çok da güveniyordu sana" gözlerimdeki yaşı silerken kafamı kaldırıp aynadan Yamacın gözlerine baktım.
"Çok gençti Yamaç" sesim fısıltı ile çıkmıştı ama Yamaç beni net duyuyordu. Saatlerin uykusuzluğu etrafımı sararken ben Celasun'un yüzüne bakmaya devam ettim. Ön koltukta arkasını dönmüş bize bakan Gece ile göz göze geldim.
Bir şey söylemeden sadece bize bakıyordu. Mahalleye giren araba sokakları ağır ağır geçerken aydınlık havaya bulutlar ile kapanmıştı ama ne yağmur ne de kar yağmıyordu. Kahvenin olduğu sokakta durduk.
"Annesine haber verdiniz mi?" diye sordum saçlarını okşarken.
"Verdik" diye yanıtladı Yamaç beni. Arabayı durdurdu. Arabaya doğru ilk gelen Muhittin abi olmuştu. Arkada ne olduğunu anlamaya çalışırken Yamaç dışarı çıktı. Mahallede kalan Meke de dükkanın önünde duruyordu. Cumali abi de kahveden çıkmış arabaya doğru geliyordu.
"Abi?" Yamaca soran gözlerle bakan Meke'ye bakarken bir kez daha içim acımıştı. Muhittin abi kapıyı açınca karşılaştığı manzarayı idrak etmek için bir süre durdu sonra arabaya doğru gelen oğluna baktı. Onun feryadı tüm mahalleyi inletirken ben kollarımda duran Celasun'u daha sıkı tuttum. Sanki her feryatta kollarımdan biraz daha kayıp gidiyor gibiydi.
Duran arabadan bu defa, Salih, Medet ve Celasun'un annesi inmişti. Hepsinin ardından arabadan inen Mert de neler olduğunu anlamaya çalışır gibiydi. Yamaç onu kollarının altına alırken, ben bana doğru gelen annesine bakıyordum. Gözünde oğlunu görmeden önce kısa bir an için gördüğüm bakış anında kayboldu. Bakışlarında artık can yoktu.
O kadar acı vericiydi ki herkes yüzünü çevirmek zorunda kalmıştı. Ben başka tarafa bakamadım. Yamaç, Mert'i uzağa götürdü. Celasun'un annesi fenalaşınca aşevinden kadınlar onu alıp aşevine soktular. Meke arabanın yanına çökmüş arkadaşına bakıyordu.
"Büdü gitti abla" dediğinde gözümden bir damla yaş daha süzüldü. Salih ve Muhittin abi onu yerden kaldırırken Medet gelip Celasunun kafasını okşadı ve kapıyı kapattı. Salih şoför koltuğuna geçerken Yamaç yetişip yanına oturdu. Biz hastaneye doğru giderken ben uyuşmuş kollarımın arasında soğuyan vücudun her bir detayını ezberlemek için uğraşıyordum. Aklıma gelen anılar daha çok ağlamama sebep oluyordu. Unutmaktan korkuyordum ben.
"Yamaç" Yamaç dönüp bana baktı. Söyleyecek bir şeyim yoktu aslında ama ona bakıp biraz huzur bulmak istedim. "Biliyorum" dedi sadece ve bana bakmaya devam etti. Hastanenin önünde duran arabadan Celasunun cansız bedenini çıkarmak için içeriden yardım gelirken kapıda bekleyen Aliço bize doğru yürüdü.
Haberi almış burada beklemişti demek ki. Gözlerini hafif hafif silmesini izledim. Celasun kollarımdan çekilip bir sedyeye konulurken ben elimde kanlı mendil ile kalakaldım.
"Azra" Salih'in sesi ile kafamı kaldırıp ona baktım. "Bunun intikamını alacağız tamam mı?" dedi. Soru sormuyordu. Bana biraz huzur vermek için uğraşıyordu. Kafamı salladım ama intikam kavramının bana neler hissettirdiğini bile unutmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKUR: AZRANIN DÖNÜŞÜ
FanfictionSilahların sesi boşlukta yankılandı. Böyleydi işte kızın hayatı. Ansızın geliyordu intikam peşinden, sinsice...Talep ediyordu sahip olduğu canı, nereye kadar kaçabilirdi böyle? O da biliyordu, ölüm onun daimi sevgilisiydi. Nerede olursa olsun gelip...