Bölüm 69

204 27 5
                                    

"Seni şuanki heyet ile görüşmeye götürüyor"

Ben Demirin söylediklerini sindirmeye çalışırken o da beni izliyordu. Üzerimde parlayan elbise ile donup kalmıştım. Dışarıdaki arabanın ışığı, dış kapının iki yanında duran cam detaylardan içeri girince kendime geldim.

Demir beni izlemeye devam ediyordu. "Gördün mü bak nereye gittiğimi biliyormuşsun" koridoru geçip odama ilerledim. Odamdan küçük çantayı aldım. Vestiyerden de montumu alıp dış kapının önüne geldim. Demir olduğu yerde duruyor, hiç bir şey yapmıyordu.

"Eğer bu seni son görüşüm olursa bir ihtimal cehennemden kartvizit atarım"dedim ona dönüp bir kez daha baktım ve sonra çıkıp kapıyı arkamdan kapattım.

Beni bekleyen arabaya doğru taşlı yolda ilerlerken hafifçe yağan yağmur açıkta duran omuzlarıma değiyordu ve havada çok hafif bir toprak kokusu vardı. Kapımı açık tutan şoför ile göz göze geldim. Onu daha önce görmemiştim. Açık tuttuğu kapıdan içeri girmeden önce teşekkür etmek için kafamı salladım. Nazik bir gülümseme ile karşılık verdi.

Kendi koltuğuna geçtiğinde şehirin göbeğine doğru yol aldı. Elimin altında duran çantaya sıkı sıkı tutunmuş, önümde uzayan yola bakıyordum. Yanımızdan arabalar geçiyor, herkes hayatına sonsuz bir hız ile devam ediyordu. Ama benim hayatım şuan ağır çekimde ilerliyordu. Kalbimin sesini yanımızdan geçen arabaların sesinden daha çok duyuyordum.

Yağmur daha çok artarken, ön camdaki silecekler durmadan çalışıyordu. Önünden geçtiğimiz yüksek binaların hangisinde duracağımızı kestirmeye çalışırken, 5 yıldızlı, oldukça ünlü bir otelin hemen önünde araba durdu. Ben alışkanlık dışında kendim inmeye yeltenmiştim ki, otel personellerinden biri elinde bir şemsiye ile kapımı açtı. Omuzlarımda deri montun, ayağımda topuklular ile dışarı çıktığımda artık toprak kokusunu almıyordum. Ve sesler çok daha netleşmişti.

Otelin içine giden mermer basamaklardan çıkarken, şemsiye hala kafamın üzerindeydi. Dönen kapının önünde durduğumuzda şemsiye kapandı. Önce ben, benim ardımdan da elinde şemsiye ile duran adam içeri girdi.

Kocaman lobiye adımımı attığımda fark ettiğim ilk şey yukarıdan sarkan devasa bir avizeydi. Gözlerimi sonra yere çevirdim ve ayaklarımın hemen altında yerde farklı renk mermerler ile işlenmiş Medusa işlemesini fark ettim. Gözleri bembeyazdı. Kafasından çıkan yılanların her biri yemyeşil parlıyordu.

"Çatı katına çıkacağız. Buyrun lütfen" beni kapıdan alan adam eli ile asansöre giden yolu gösterdiğinde onu takip ettim. Etrafıma bakarken bir anda çok güçsüz göründüğüm hissi her yanımı kapladı. Benim için iyi bir görünüm olmazdı. Özellikle böyle bir toplantıda aleyhime olurdu.

Asansöre bindiğimizde kapı arkamızdan kapandı. En tepeye çıkıyorduk. Tüm otel ayağımızın altında görünürken karınca gibi görünmeyen tek şey Medusaydı. Asansör katta durana kadar gözlerimi ondan alamamıştım. Suçsuz bir kadının, yargısız infazıydı onun hikayesi. İnandığı şeyin ihanetine uğramış, sahip olduğu her şey elinden alınmış, kötü gösterilmişti. Ama yine de bir başkaldırı hikayesi diye anılır. Erkek egemenliğine karşı, tüm kadınlar için önemli bir sembol olmuştu. Bağlı olduğu, inandığı tanrıların ihanetine uğramış ve öldürülmüştü.

Gece asansöre yanımda durmuş duygusuz bir ses tonu ile konuşuyordu.

"Kendini topla Kırlangıç, o masaya nasıl oturursan öyle kalkman lazım biliyorsun" onun sözleri beni kendime getiren şey olmuştu. Asansör katta durduğunda çınlama sesi ile kapı açıldı ve dışarı çıktık. Sağa dönüp dümdüz ilerledik. Tam karşımızda duran büyükçe siyah kapının önünde iki tane koruma bekliyordu. Vedatın adamları olduklarını biliyordum. Vedat kendi alanında başka adamların korumalarına izin verecek bir adam değildi. Kendini tehlike altında hissetmeyi sevmezdi o.

ÇUKUR: AZRANIN DÖNÜŞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin