Matem havası tüm Çukuru kara bir bulut gibi kaplamıştı. Evlerden çıt çıkmıyor, çocuklar sokaklarda oynamıyordu.Sultan, bunca yıllık kocasını, aslan gibi evlatlarının babasını toprağa verecek olmanın acısı ile üzerine simsiyah kıyafetlerini giyinirken odası, evi hiç olmadığı kadar ıssızdı.
Hemen diğer odada Saadet ve Damla vardı.Damla uyuyor, Saadet de ona bir şey olmasından korktuğu için elini bırakmadan yanında yatıyor sessiz sessiz ağlıyordu. Karaca, Saadetlerin evinde, hiç bir şeyden habersiz uyuyan İdris bebeğin başında bekliyor ağlamaktan şişmiş gözlerini silip duruyordu.
Akın çalışma odasındaki koltuğa gözlerini dikmiş saatlerdir ona bakıyor, ağlarken kendine güçlü olması gerektiğini ısrarla hatırlatıyordu. Ayşe, diğerleri kadar bitin olsa da, evde yapılması gereken işleri halletmeye çalışıyordu.İdrisin ölümünün üzerinden saatler geçmiş, ertesi sabah olmuştu.
Bugün iki mezar açılacaktı.Birine Paşanın boş tabutu diğerine de İdrisin ağır tabutu koyulacaktı.Acı haber, Koçovalıların taşındığı ceza evindeki koğuşa ulaşmıştı bile.Her biri ortalığı birbirine katan Koçovalı kardeşlerden en sakini Selim olmuştu.Meke, Metin, Kemal ellerinden geldiği sürece onları zapt etmeye çalışmışlardı ama nafileydi.Özellikle Cumali, tüm koğuşun altını üstüne getirmişti. Metin ve Meke gözlerinde yaşlar ile Cumaliyi kollarından tutmuşlar onu durdurmaya çalışıyorlardı.
Yamaç ise babasının cesedinin başında durmuş, onu yıkamış, bilincini kaybetmeden bunların hepsini sırtlamaya çalışmış ama savaşa yenik düşmüştü.Artık hiç bir şeyi algılamıyordu.Neler olduğunu takip edemiyor ne yapacağını bilemiyor bir yol bulamıyordu.
Cenaze, Koçovalı kardeşler olmadan yapılmıştı.Nezarethanedeki çocuklar çıkar çıkmaz mezarlığa gidecek tabutu sırtlamak, böylesi bir günde Koçova ailesine destek olmak için Çukura gelmişlerdi.
İdris gömülürken, Sultan tutunacak bir yer aramış ama onu bunca sene ayakta tutan kocasını bulamamıştı.Emmi iki dostunun, canının parçalarının, kardeşlerinin mezarı arasında durmuş gözyaşı döküyordu.Yamaç daha önce açılan mezarların orada hemen Sena ve Akşının mezarı arasında duruyordu.Sanki yeni açılan mezarlara bakmazsa kaçabilecekmiş gibiydi. Ama zihninde bunun böyle olmadığını biliyordu.Uzakta duran Aliço onun saçını okşamak için gelmişti. O da ağlıyordu. Yamaç kafasını kaldırıp saçını okşayanın kim olduğuna baktığında kafasını sallayıp tekrar önüne döndü. O sıra gözünden bir damla yaş daha süzülmüştü.
Diğerlerinin yanında babası ile duran Erdem onun bu halini gördükçe Azranın nerede ve nasıl olduğunu düşünmekten kendini alıkoyamadı. Burada olabilir miydi? Uzaklara bakındı ama kimseyi göremedi. Tehlikeliydi bunu yapmazdı. Ona gönderdiği gazetenin eline ulaşmasını ummaktan başka bir şansı yoktu.
Tabutlar gömüldükten sonra dua okunmuştu. Saadet yine Damlayı tutmuş arabaya götürüyordu. Damlanın üzülmemesi gerekiyordu, bebeğin etkilenmesinden korkuyordu Saadet ama ellerinden bir şey gelmiyordu Damla inat etmiş mezarlığa geleceğini söylemişti.Onlar arabalara ilerlerken Yamaç kalabalıktan ayrılıp Azranın eski evine gelmişti.Kapıyı bir tekmede açıp içeri girdi. Daha önce onların odası olan yatak odasına ilerleyip zemine yattı.Kıvrılıp cenin pozisyonunda hıçkırarak ağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKUR: AZRANIN DÖNÜŞÜ
Fiksi PenggemarSilahların sesi boşlukta yankılandı. Böyleydi işte kızın hayatı. Ansızın geliyordu intikam peşinden, sinsice...Talep ediyordu sahip olduğu canı, nereye kadar kaçabilirdi böyle? O da biliyordu, ölüm onun daimi sevgilisiydi. Nerede olursa olsun gelip...