Yamaç geri dönmüş, kafamdaki yarayı temizlemiş şimdi karşımda hücrenin içinde , beimle birlikte duruyordu. Ellerimi çözmüştü. Begümün Davuta çalıştığını öğrenmiş hatta daha ileri giderek, kızı olduğunu teyit etmişti.
"Bana güveniyorsun değil mi artık?" Yamaca çok fazla detay vermiş onu ikna etmek için çok uğraşmıştım.Aklımda ne var ne yoksa artık o da biliyordu.Ben ona ihanet etmemiştim.Ve belki de ondan kaçmak aptalcaydı.
"Zaman gösterecek bunu.Dediklerinin doğru olup olmadığını anlamam gerek"
"Nereye gideceğini kimi göreceğini biliyorsun o zaman" gözlerinin içine baktığımda kafasını salladı. Ben ise saatlerdir oturduğum sandalyeden kalktım.Parmaklıkların arkasında çıkıp, deponun çıkış kapısına yürüyordum ki Yamaç konuştu.
"Seni görmek istersem nereye gideceğim?" duraksadım. Yüzümde bir gülümseme oluşurken yavaşça ona döndüm. O da parmaklıkların arkasından çıkmış benden birkaç metre uzakta duruyordu.Yüzü çok yorgun görünüyordu.Onun yükünü omuzundan almak isterken ona çok daha büyük bir yük bırakmıştım. Belki de gerçekten sevmeyi bilmiyordum.
"Erdeme söyle yeter" dediğimde Yamacın yüzündeki ifade sertleşti. Bana doğru yürürken ellerini sağa sola savuruyordu.
"Bunca zamandır onunla konuşuyordun öyle mi? O senin nerede olduğunu biliyordu öyle mi?" Benim birkaç adım ötemde durduğunda gözünden alevler çıkıyordu.
"Çizimleri yapıyordum.Burada neler olduğunu da bana söylüyordu.Haber alıyordum yani buradan" ben onun ne tepki vereceğini merak ederken hafifçe kafasını salladı ve ellerini önünde bağladı.
"Onunla iletişime geçtin ve bir kere bile beni görmek istemedin öyle mi?"
"Seni gördüm. Haftada en az bir defa"
"Yine aynı şeyi yaptın yani. Sen beni izledin ama benim ruhum duymadı öyle mi?"
"Böylesi daha iyiydi. Beni görmek istesen-"
"Seni görmek istedim.Senden başka gördüğüm bir şey yoktu benim"
"Yamaç... Kolay değildi. Belki doğru da değildi ama ben bildiğimi yapmak zorundaydım. Senin ve diğer herkesin mezarını kazmaktansa, bunu yapmak daha doğru geldi"
Yamaç bir şey demiyor gözlerini benim üzerimde tutuyordu. "Bana seni affetmem için yol göster. Ben..." bir şey diyemedi. Ona bir kaç adım atıp atmamak konusunda tereddüt etsem de en sonunda dayanamayıp ona doğru yürüdüm. Kıpırdamadı, beni de durdurmadı.
"İdris baba ölmeden önce bana beni affettiğini, benim de kendimi affetmem gerektiğini söyledi" Yamacın gözlerinden şaşkınlık geçti. "Ben ancak sen beni affedince kendimi affedebilirim. Babanın benden son isteği buydu. Al sana yol. Babanın son isteğini yerine getirmek için affet beni" ellerimi uzatıp yüzünü iki avucumun arasına aldığımda geri çekilmedi. İlk başta ne tepki vereceğini bilemese de sonunda gözlerini kapatıp sıcacık yanağını benim soğuk elime yasladı. Kapalı göz kapakları hareket ederken dudağı titriyordu. Kendi ellerini uzatıp benimkilerin üzerine koydu.
"Özür dilerim sevgilim. Ben canın yansın istemedim. Özür dilerim"dedim ve anlımı anlına yasladım. Ellerimin üzerinde duran elleri benimkileri okşadı. "Affet beni, olur mu?"diye cümlemi tamamladığımda gözlerini hafifçe açtı. Hafif buğulu gözlerine bakarken dudağımın seğirmesine engel olamadım.
Bir anda beni öptüğünde ona karşılık vermeden hemen önce gözünden akan yaşı sildim. Onu özlemle, sevgi ile ve artık biten hasret ile öperken bunun tatlı hüznü uçup gitmişti. Biz anın içinde kaybolmuşken Yamaç bir anda geri çekildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKUR: AZRANIN DÖNÜŞÜ
FanfictionSilahların sesi boşlukta yankılandı. Böyleydi işte kızın hayatı. Ansızın geliyordu intikam peşinden, sinsice...Talep ediyordu sahip olduğu canı, nereye kadar kaçabilirdi böyle? O da biliyordu, ölüm onun daimi sevgilisiydi. Nerede olursa olsun gelip...