(Bu ve bundan sonraki bölümler üçüncü kişi bakış açısından anlatılacak)
Azra nefeslerini ancak düzene koymuş ve arabasına binmek için tekrar arabaya yol almıştı ki aklına gelen düşünce ile irkildi. Kıbrıs'a gidecekleri zaman Yamacın yüzüğünün içine koyduğu çipin hala orada olduğunu hatırladı. Torpido gözündeki telefonu açıp, haritadan yerine baktı.
Yamaç şuan mahalleye giden yoldan hızla ilerliyordu. Arabada olması muhtemel diye düşündü. Urazın arabasındaki torpido gözünde bulduğu çakmağı, arabasının içine atıp onun yanmasını izledi. Bir süre alevlerden yükselen sıcaklığa sığındı. Yavaş yavaşa alevlere çekildiğini ancak, sıcaklık tenini yaktığında fark etti ve hızla geri çekildi. Isınmıştı ve artık gitmeliydi. Arabayı çalıştırıp ters tarafa çevirdi ve o da mahalleye doğru yol aldı. Öfkeliydi ve yorgundu. Aklından geçen düşünceleri durdurmak için kendini zorluyordu ama boğuluyor gibi hissediyordu. O kadar yol gelmişti ancak bir labirentte olduğunu tamamen unutmuştu. Ona göre bir çıkış vardı. Olmalıydı. Yani en azından öyle olacağını ummuştu.
"Hep bir çıkış vardır sandın" Yine Gecenin sesini duyuyordu. Sağına dönmekten kaçındı. "Bitiyor Azra. Son perde bu"
"Biliyorum" dedi Azra hala ondan tarafa bakmamak için kendini zorlarken.
Otoban yoluna çıkmış, arabaların arasından hızlı hareketlerle geçiyordu. Yamacı görmeye ihtiyacı vardı ve bu ihtiyacının içinde büyüdüğünü biliyordu. Ona kızgın olmalı mı diye kendini sorgulasa da, kalbi buna izin vermiyordu. Nasıl kızabilirdi ki ona? Yamaç, Azrayı her şeye rağmen kabul etmişti ve Azra da bunun farkındaydı. Yamaca güvenmeliydi. Tıpkı onun Azraya güvendiği gibi.
Bu sırada şehrin diğer ucunda, krallığına bakan bir imparator gibi şehri tepeden izleyen Vedat ona yaklaşan ayak seslerini duydu. "Bir şeye ömrünü harcamak insanı zihnen, fiziksele nazara daha çok yaşlandırıyor" dedi hala arkası teras kapısından giren Demire dönük olan Vedat.
"Bir şeylerin senin kontolünde olduğunu bilerek yaşamak zevkli, öyle değil mi, Demir? Sen de bu duyguyu iyi biliyorsun. Hergün bir çift taraflı ajanı arayan, onu bulunca parçalara ayırma hayali ile yanıp tutuşan bir başka casusun, üstelik en iyisinin burnunun dibindeydin. Eğer bunca zamandır aradığı ajanın sen olduğunu bilseydi, sana ne yapardı?" yavaşça arkasını dönüp karşısında duran genç adama baktı. Yine herhangi bir duygu belli etmiyordu. Hatta nefeslerini bile kontrollü alıyordu.
"Bilmiyorum efendim" dedi sadece bakışlarını sabit tutarak. Vedat hafifçe kafasını salladı. İkisi de biliyordu aslında Azranın neler yapabileceğini ama bir şey dememek daha kolaydı onlar için.
"Uraz ölmüş" dedi Demir buraya neden geldiğini hatırlayarak. Vedat hafif bir gülüş ile tekrar krallığına bakmak için arkasını döndü.
"O yapmış değil mi? Azra?" dedi Vedat. Demir Vedatın onu göremediğini bildiği halde kafasını salladı.
"Evet" diye yanıtladı ardından. Vedat ellerini korkuluklara yasladı. Bugün ne yağmur ne de kar vardı. Kış bitiyor mu diye düşündü kendi kendine.
"Cesedini bulamadık" diye bilgilendirdi onu Demir.
"Öldüğüne eminsiniz ama" Vedat dahi, Urazın öldüğüne emindi. Azra işini yarım bırakmazdı. Ona her şeyi öğretmişlerdi. Ama bunu değil.
"Evet efendim" diye onayladı Demir onu.
"Başka?" dedi Demirin hala orada durmasının bir nedeni olduğunu bilerek.
"Ruslar. Birini göndermişler. Azrayı alması, ya da öldürmesi için" Vedat kaşlarını çattı bunu duyunca. Arkası dönük olduğu için Demir bu tepkisini görememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKUR: AZRANIN DÖNÜŞÜ
Fiksi PenggemarSilahların sesi boşlukta yankılandı. Böyleydi işte kızın hayatı. Ansızın geliyordu intikam peşinden, sinsice...Talep ediyordu sahip olduğu canı, nereye kadar kaçabilirdi böyle? O da biliyordu, ölüm onun daimi sevgilisiydi. Nerede olursa olsun gelip...