Acı insanı uyuşturan yegane histir. Kanınızın içinde gezen tek histir belki. Kalbinize pompalayan şey acıdan ibaret olunca, gözlerinizin gördüğü şey sadece acı olur. Bazı insanlar acıdan felç olurken bazıları da acı ile hayatlarını devam ettirirler.
Uçak havalanalı beş dakikadan fazla olmuştu. Azra yanında oturan ve etrafını çevreleyen askerlere tek tek baktı. Bir kez daha kendinden birini koparmışlardı. Ve Azra bununla başa çıkmanın tek yolunun intikam olduğunu biliyordu.
Taze bir acı ve kara bir gözle hiçliğin ortasında süzülüyordu. Kendisinden koparılıp alınan Yamaç için hesap sormak istiyordu.
Pilot konuşmaya başlamıştı şimdi. Rusça kelimeleri etrafta yankılanırken dikkatleri o tarafa çekilmişti herkesin. Azra tek şansının bu olduğunu biliyordu. Hızla yanındaki adama uzanıp silahını Nihatın yanında oturan askere doğrulttu.
Onu vurduktan sonra ayakta duranları indirdi. En son kendi silahı ile yanında oturan adamı vurdu. Birkaç saniyede hızla gerçekleşen bu olaylardan sonra yan taraflarında oturan devlet adamları yerlerinden kalkmak için hamle yapmışlardı ki, Azra ikisini de vurdu.
Askerlerden birinin bacağındaki bıçağı çıkarıp, elindeki plastik kelepçeyi çıkardı. Nihat etrafına bakarken Azra hala konuşmaya devam eden, pilotun olduğu alana ilerledi. Kapıyı açtığında pilot ve yardımcı pilot korku içinde ona baktılar Azra silahını yardımcı pilotun kafasına doğrulttu.
"Geri dönüyoruz" dedi Rusça.
"Bunu yapamayız" diye cevapladı pilot.
"Uçak uçurabiliyorum, ölmeyi mi tercih edersiniz?"Yardımcı pilot konuştu "Söylediğini yapsana! Bizi öldürsün mü istiyorsun?" Azra pilota bakmaya devam etti. Sonunda kafasını salladı. Otomatik pilottan çıktı. Uçak manevraya hazırlanırken, sarsıldı.
Onlar tekrar uçağın kontrolünü ele alırken Azra da içeri döndü. Nihat onun geldiği tarafa bakamıyor kafasını yerde tutuyordu. Azra ona ilerledi ve kafasının arkasına tek bir kurşun sıkıp kanın etrafa saçılmasını izledi. Hiç kimse geride kalmayacaktı. Geçmişin sayfalarının üzerine üflüyor, tozları kaldırıyordu. Nihatın kafası öne düştü. Arka tarafta duran hostesler perdenin arkasında yüzlerini öbür tarafa çevirdiler.
Azra, oraya döndüğünde Yamacın hala orada olup olmayacağını bilmiyor ve bundan korkuyordu. Onu orada bırakmamışlardı değil mi? Diye kendini sorgularken pist altlarında göründü.
Uçak yavaş ayavaş alçalırken Azranın kalp ritimleri deli gibi hızlanıyordu. Yutkundu. Kalbi acıyordu. Özlem onu sarıyor, suçluluk ise boğazına dolanıyordu.
Tekerler yere değince sarsıldı. Sonra uçak durdu, Azra yerinden hızla çıkarak kapıyı açtı. Merdivenler önünde dizilirken Azra aşağıya doğru koşar adımlarla indi. Yamaç artık orada değildi. Yeri temizleyen askerler bir süre ona baktılar.
"Nereye götürdünüz?" diye sordu. Adamlar onun burada olmasını garipseseler de seslerini çıkarmadılar.
"Cenaze işlemleri başlatılacak" dedi içlerinden biri. Bir kova daha yere su dökülürken Azra onların yüzüne baktı. Yamacın ardından ne de çabuk eski haline dönmüştü dünya. Neden kimse acının farkında değildi? Başlarından yıkılan dünyayı hissetmiyorlar mıydı? Azra koşarak tepeye ilerledi.
Onu yaralayan bir başka manzara da buradaydı. Erdem, Aliçonun cansız bedenin yanında diz çökmüş. Sessizce duruyordu. Azra nefes almak için dudaklarını araladı.
"Neden?" bunu gerçekten soruyordu. Bu kadar kayıp vermesi gerekli miydi? Neden bu savaştan bu kadar darbe ile ayrılan o oluyordu? Acının onun omuzlarına bu yükü yükleyeceğini bilseydi, kendi kafasına en başından sıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKUR: AZRANIN DÖNÜŞÜ
FanfictionSilahların sesi boşlukta yankılandı. Böyleydi işte kızın hayatı. Ansızın geliyordu intikam peşinden, sinsice...Talep ediyordu sahip olduğu canı, nereye kadar kaçabilirdi böyle? O da biliyordu, ölüm onun daimi sevgilisiydi. Nerede olursa olsun gelip...