Bölüm 80

226 25 4
                                    

Celasun ve Karaca çıkmışlardı. Celasun, Karacayı eve bırakıp tekrar nöbetine dönecekti. Hemşire seruma ilaç eklemek için gelmişti. Sonrasında ben uykuya karşı koymaya çalışırken Salih de pencerenin önüne oturmuş sessiz sessiz bir şeyler mırıldanıyordu. Açılan kapıdan giren Yamaç gelip yanıma oturdu. Gözlerim açılıp açılıp kapanıyordu.

"Davutla ne zaman konuşabilirim?" diye sordum o elini uzatırken. Elimi tuttuğunda gözlerine bakıyordum.

"Daha iyi olunca" dedi Yamaç. Salih yerinden kalkıp yanımıza geldi.

"Sorun çıkarmayacağından emin olunca demek istiyor babamın oğlu" diye yorumladı Salih ellerini cebine atarken. Yamaç güldü.

Gözlerimi devirip tekrar Yamaca baktım.
"Sana zarar gelmeyeceğinden emin olunca demek istiyorum" dedi elimi sıkarak. Kafamı salladım.

"Ben mahalleye döneyim Yamaç. Selimi de alayım. Bir şey olursa Akın buralarda" dedi kapıya ilerleyen Salih. Yamaç kafasını salladı ve kapıya ilerledi. Kapı çarpıldıktan sonra Yamaç kafasını kafamın hemen yanına yastığa koydu. Yüzümü ona döndüğümde burnum burnuna değiyordu.

"Bir şey diyeyim mi?" diye sordum gözlerine bakarak.

"Söyle" dedi. O da benim gözlerimin içine bakıyordu.

"Her yerim kırıldı ama burnuma hiç bir şey olmadı" dedim gülerek. Yamacın yüzündeki gülümseme büyüdü ve gülmeye başladı. İkimizin kahkahalarından başka sadece monitörlerin sesi vardı.

Gülmeyi bırakan ben olmuştum. Daha fazla canım acımadan susmak zorunda kaldım. Yamacın da kahkahaları kesilmişti. Kafamı biraz oynatıp saçlarının üzerine koydum.

"Güzel kokuyorsun" demiştim ki hemen sonra gözlerim ağır ağır kapandı. Ben de uykuya direnmeyi bıraktım.

<...>

Çalan telefon ile kendime gelip gözlerimi açtığımda Yamaç kafasını omzumdan çekti. Ne kadardır uyuyordum bilmiyordum ama çok olmamıştı emindim.

Yamaç daha telefona cevap vermemişti ki kapı hızla açıldı.
"Abi" Ecevitin gözlerinde ve sesinde telaş vardı. Hatta dahası, korkuyordu.

"Efendim?" telefonu açmıştı Yamaç. Ben yerimden doğrulup Ecevite baktım.

"Ecevit, ne oluyor?"

"Abla, Celasunla, Karaca..." Ecevit cümlesini bitirememişti ki Yamacın sesi odada yükseldi.

"Onlara bir şey olmayacak!" diye bağırdığında kaçırıldıklarını anlamıştım.

"Kim?" yerimden kalkıp kolumdaki iğneyi çektim. Ecevit bana engel olmaya çalıştı ama onu durdurdum. Yamaç gözlerinden ateş saçarak bana bakıyordu.

Telefonu bana uzattı. Telefonu kulağıma tuttuğumda karşı taraf konuştu. "Güzelim, kendimi senden mahrum bırakmak istemedim" Urazın sesini dinlerken tepemden gelen soğumayı hissediyordum.

Hoparlörü açıp Yamaca baktım. "Vedat ne boklar yediğini biliyor mu?" diye sordum gözlerimi Yamaçtan ayırmadan.

"Köprüleri yaktıktan sonra ne olursa olsun demedin mi? Vedatın hamlesinden mi korkuyorsun yoksa?"dedi Uraz. ÜYamacın çenesindeki kaslar belirmişti .

"Davutun kızının yaşadığını biliyorum. Davutun da Çukurda olduğunu biliyorum. Şimdi sen söyle Kırlangıç, hangimiz barut hangimiz ateş?"

"Ben sana göstereceğim barutu da ateşi de" diye araya girdi Yamaç.

"Aa, Yamaç, Kıbrısta çok güzel iş çıkarmışsın, kayıtlar bugün geldi. Tebrik ederim" Yamaçla gözlerimiz birbirine kenetlendi. Uraz bize karşı birkaç kozu aynı anda kullanıyordu.

ÇUKUR: AZRANIN DÖNÜŞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin