Selamlaaar^^ Mahşerin Dört Atlısı'nı özlediniz mi?? Yorumlardan ve mesajlardan anladığım kadarıyla özlemişsiniz, en çok da Burak'ı! Ben de yemedim içmedim size bölüm yazdım, şimdi uzatmıyorum ve sizi bölümle başbaşa bırakıyorum. Güzel güzel yorumlar, güzel güzel oylar gelirse yeni bölüm sizi hiiiç bekletmeden belki yarın belki yarından da yakın gelebilir! Hadi bakalım, iyi okumalar^^ -Beyza.
11.Bölüm : İyi Seyirler.
*...bırakılmak onun zaafıydı.*
''O şerefsizin elini kolundan çek, eğer ben gelip çekersem onun için kötü olur."
Bir cümle. Dakikalardır aklımdan çıkmayan tek bir cümle. Onur Zorlu bana beni umursamadığını söylemesinin üzerinden dakikalar geçtikten sonra peşime düşmüştü. Şuan neredeydi bilmiyordum ama beni izliyordu, bunu biliyordum. Beni kıskanmadığını söylemişti, evet. Ama kusura bakmasın, hiç de öyle görünmüyordu. Bana karşı en ufak bir hissi olduğunu düşünmüyordum, onunki sadece ufak bir bağlanmaydı. Ufacık da olsa içinde bir şeyler benim içimdeki ufak ufak noktalara bağlanmıştı ve bir başkasının o noktalara dokunma ihtimali Onur'un canını sıkıyordu. Ama umrumda değildi. Canı mı sıkılacak? Sıkılsın. Sinirlenecek mi? Sinirlensin. Delirecek mi? Delirsin. Benim problemim değil. Benim şuanki tek amacım Onur Zorlu'ya da beni önemsiyor olduğunu kanıtlayabilmek. Başka hiçbir şey değil.
Kolumu mesajı alır almaz Doruk'un elinden kurtardım. Olay çıkmasını istemiyordum. Burak, Onur ve Mert bir anda buraya doluşacaklar ve Doruk savunmasız kalacaktı, bu da mahşerin üç atlısını suçlu hale getirecekti. Ben, dördüncüleri olarak bunun gerçekleşmesini istemiyordum. Bu yüzden temkinli davranmak zorundaydım. Gülümseyerek başımı Doruk'a çevirdim.
''Sıkılmadın mı burada oturmaktan?'' diye mırıldandım neşeli olmaya çalışan bir tavırla. Ama neşeli olmak benim yeteneklerim dahilinde değildi. Ben o metrolarda gördüğünüz herkese gülümseyen kızlardan değildim. Ben Zeynep'tim işte, yol uzasın diye otobüsleri tercih edip bir köşede sessizce dışarıyı izleyen...
''Sıkıldım! Sinemaya gidelim mi?'' Doruk'un esprisine gülmeye çalıştım. Aslında gerçekten komikti. Şuan sinemaya gitmemiz kadar imkansız bir şey yoktu. Geldiğimiz duruma bakın... Çocuk bana sinemaya gidelim mi diyor ben gülüyorum. Çünkü imkansız! Öyle bir felaketin içine düştük ki sinemaya gidelim mi cümlesini espri olarak algılayıp sadece gülmekten başka çarem yok.
''Olur, hangi film?'' Bir de devam ettiriyorum.
''Hmm...'' diyerek sakallarını kaşıdı Doruk, ''Grinin Elli Tonu.'' Başını kaldırıp göz kırpınca gözlerimi kırpıştırdım. Müstehcen film önerisi, göz kırpma, ve sırıtış. İyi ki Onur bunları duymuyor.
''Ha şu film...''
''Üç defa izledim.'' Doruk heyecanla anlatmaya başlayınca kaşlarımı çattım, ''adam benim idolüm.'' Şok içinde yutkundum ve kendimi biraz geri çektim. Hatta fark ettirmeden sandalyemi uzaklaştırdım ondan. Ne demek Christian Grey benim idolüm ya? Sen genç bir kıza Christian Grey benim idolüm demeye utanmıyor musun?
''Ha o adam...''
''Bence her sahnesi çok etkileyiciydi. Christian'ın oyun odası muhteşem tasarlanmış, tam hayallerimdeki gibi. Bir de sözleşme için toplantı yaptıkları sahne gerçekten çok hoştu. Oyunculuklar, mimikleri, replikleri... etkilendim.''
''Ha o sahne...'' Doruk benim sıradışı sıradan tepkilerime büyük bir kahkaha atarken irkilerek geri çekildim. Bu çocuk dışarıdan böyle görünmüyordu. İçinde bir Christian Grey yattığını nereden bilebilirdim? Christian Grey'in romantik olmayan, sevemeyen, kıyabilen tarafı. Gece uyurken izleyeninden değil...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karantina Serisi
Teen Fiction''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' --- Zeynep, kendini yeni okuluna başladığı ilk gün bir felaketin ortasında buldu. Okulu, salgın bir hastalık nedeniyle karantina altına alındı...