KARANTİNA
30.Bölüm : Dokunma Bana!
*Ondan uzaklaştıkça ona yaklaşıyordum...*
Hava ne kadar soğuk olursa olsun, hayatımda hiç bu kadar donduğumu hatırlamıyorum. Üşümek değil artık bu yaşadığım, ben buz gibi oldum, donuyorum. Ellerim, bacaklarım, kollarım, kalbimin etrafını saran o ince deri, beynim, gözlerim, dudaklarım. Biz hep birlikte, bütün uzuvlarımla tir tir titriyoruz. Hava kaç derece bilmem, zira ben havayı hissediyor da değilim. Beni burada donduran şey hava değil. Ben donakaldım. Onur'la, Burak'la, Mert'le ve ne alakası var bilmiyorum ama Doruk'la birlikte herkes etrafımızdan çekip giderken, herkes yanımızdan rahat bir oh çekip geçip giderken burada onlarla birlikte donakaldım... İsmimizi okudular. Bizi çağırdılar. Kıpırdamadan durduğumuz bu süreçte ilk kıpırdayan Doruk oldu, bize döndü.
''Sanırım artık içeri girmemiz gerekiyor.'' Korkuyla gözlerimi ona çevirdiğimde onun gözlerinde bir korku olmadığını gördüm. Bana sakinleştirmek istercesine bakarken Onur kolumu tuttu.
''İyi değilsen sorguya sonra gelmeni isteyebiliriz...'' Onur'un sesiyle anlamamış gibi afallayarak yüzüne baktım,
''Ne?''
''Titriyorsun.'' O an fark ettim bütün vücudumun ''zangır zangır'' ikilemesinin sözlük örneği gibi tir tir titrediğini. Ben içim titriyor sanıyordum, dışım da titriyormuş. Ben kalbimin atış hızı beni titretiyor sanıyordum, meğer korkum bana elektrik verilmişlik etkisini yaşatıyormuş. Ben ne sandıysam öyle değildi bu zamana kadar, şimdi de öyle olmadı.
''İ-iyiyim...'' diye mırıldandım korkuyla, ''içeri girelim.'' Onur o sırada üstündeki montu çıkardı, yavaşça üzerime doğru geçirdi. Elleriyle kollarımı tuttu, upuzun boyuyla tepemde bana doğru eğildi.
''Birazdan buradan gideceğiz. Söz veriyorum, birazdan çıkıp gideceğiz.'' Tam o sırada telefonumun çalmasıyla korkuyla yerimden sıçradım, Onur anında beni sakinleştirmeye çalıştı.
''Şşş, şşş... tamam... Sadece telefonun çalıyor, şimdi telefonunu açacağız...'' dedi elini kendi montumun cebine attığında, ''ve sen konuşacaksın. Baban arıyor.''
Titreyen başımı sallayıp telefonumu aldım. Üst bardaki dört cevapsız arama bildirimine omuz silkerek telefonu açtım.
''Alo, baba...''
''Zeynep! Şükürler olsun! Sen bizi delirtmeye mi çalışıyorsun!? Saatlerdir sana ulaşmaya çalışıyoruz. Neredesin!''
''Baba... okulda... okulda... hani bir... cinayet...'' Konuşamıyorum. Şu hale bak titremekten konuşamıyorum. Tir tir titremekten sesim çıkmıyor.
''Cinayet mi!'' Babam şok içinde sorunca bir şeyler daha kekeledim, ama konuşabilecek halde değildim. O sırada Onur telefonumu kulağımdan çekti ve Mert'e uzattı. Şaşkınlıkla Mert'e döndüm. Telefonumu kulağına dayadı ve babamla konuşmaya başladı.
''İyi akşamlar efendim. Haber veremediğimiz için üzgünüm. Zeynep akşama kadar bizimleydi. Sonra belki duymamış olabilirsiniz ama okulumuzda yaşanan tatsız bir olaydan dolayı tüm okulun sorgusu yapıldı. Biz de saatlerdir buradayız, işimiz biter bitmez Zeynep'i eve getireceğiz...'' Biraz durup dinledikten sonra devam etti,
''Evet... evet... maalesef öyle bir olay yaşandı. Hayır, korkacak bir şey yok. Kesinlikle endişelenmeyin. Evet... Tabi ki... Ben Mert, evet... Tamam, çok memnun oldum... Hayır hayır Zeynep gayet iyi... Evet, iyi geceler efendim.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karantina Serisi
Teen Fiction''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' --- Zeynep, kendini yeni okuluna başladığı ilk gün bir felaketin ortasında buldu. Okulu, salgın bir hastalık nedeniyle karantina altına alındı...