12.Bölüm : Sonunu Görmek.
Üzerimde hiçbir hakkının olmayışının hatrı...
Doruk'la yaklaşık iki saattir yangın merdiveninin ikinci katının merdivenlerinde oturuyoruz. Ve Doruk gerçekten çok ilginç bir insan! İlginç zaafları, ilginç hayalleri var. Tam olarak ilginç bir insan işte. Arada konuyu Grinin Elli Tonu'na getiriyor. Öyle yapınca merdivende oturduğum yerde fark ettirmeden biraz geriye kayıyorum. İki kez daha bahsederse, yani iki kez daha kayarsam merdivenden düşeceğim. O yüzden şuan için tek dileğim bu konuyu kapatması.
''Aslında Christian iyi bir insan. Yani bu tarz fantezileri olması onu kötü bir insan yapmaz. Sen bu fanteziler hakkında ne düşünüyorsun Zeynep?''
Doruk'un sorusuyla birlikte kaşlarımı olabildiğince havaya kaldırdım. Küfürlü konuşmaktan hoşlanmam, küfürlü konuşulmasından da hoşlanmam, argodan bile hoşlanmam, ama kusura bakmayın ama tüm terbiye sınırlarımı aşarak şunu belirtmek istiyorum, iç sesim ''Sikerler!'' diye bağırıyor. Kaç Zeynep kaç! Çocuğun niyeti kötü. Ayrıca Christian diye bahsetmesi de ayrı bir konu, sanki amcasının oğlundan bahsediyor.
Olabildiğince sakin kalmaya çalışarak boğazımı temizledim. Karanlık olduğu için yüzümdeki dehşet dolu ifadeyi görmediğine şükrediyordum. Bakın yemin ediyorum şuan yüzümde Behlül ve Bihter'i öğrenmiş Nihal Ziyagil ifadesi var. Çığlık atarak merdivenlerden atlayacağım.
''Fan-fantezi mi?'' Doruk'un başını salladığını gördüm.
''Evet.'' Yutkundum.
''Doruk... Biz yeni tanıştık bunlardan konuşmamız doğru mu sence...'' Keşke biraz daha sert konuşabilsem. Keşke şuan benim yerimde Onur, Burak ya da Mert olsaydı da başlatma-şimdi-siktiğimin-fantezilerine diyebilselerdi. Ama ben diyemiyorum işte. Yavaş yavaş, yavaş yavaş öğreneceğim.
''Haklısın. İlgi alanlarımızdan bahsedeceğiz sanıyordum. Eee, siz Onur'la da yeni tanıştınız. Onunla nelerden bahsediyorsunuz?''
Gözlerim merdiven boşluğuna kaydığında iç sesim ''cinayetten, katilden, olası suçlulardan, kan lekesini temizlemekten...'' diye mırıldanmaya başlamıştı bile. Durumuma bakın. Ya cinsellik ya cinayet! Konuşabileceğim başka bir konu yok.
''Biz... Onur'la... iyi anlaşıyoruz. Yani filmlerden bahsediyoruz. Kitaplardan. Geçmişimizden. Diğer arkadaşlarımızdan. Sevdiğimiz sözlerden.'' Bu sıraladıklarıma ben de inanmıyordum. Zira Onur Zorlu oturup benimle bunları konuşacak bir insan değildi. Onur Zorlu'yla konuşmak istiyorsanız onunla ortak bir cinayete tanık olmanız gerekiyordu. Onur Zorlu'nun ilgisini çekecek bir konu başlatmak istiyorsanız konuşmaya kan lekesini nasıl temizleriz diye girmeniz gerekiyordu.
''Onur gerçekten bu tarz normal konulardan bahsedebiliyor mu?'' dedikten sonra Doruk bir anlığına durdu ve ağır ağır sordu, ''Onur bir kızla nasıl konuşması gerektiğini biliyor mu?''
Haklıydı. Onur bir kızla nasıl konuşması gerektiğini bilmiyordu. Ama içimde Onur'un, Burak'ın ve Mert'in bulunduğu bir ev inşa etmiştim sanki. Onur'dan pek hoşlanmasam da evde olan evde kalırdı. Onunla ilgili gerçek düşüncelerimi Doruk'la paylaşacak değildim.
''Onur her şeyi biliyor. Ama anlatmaya gerek duyduğunu sanmıyorum. Merak eden gider öğrenir. Onur'dan duymak isteyen, gider duyar. Kapalı bir kutu gibi. Kapağı birinin açması gerekiyor.''
Onur onu böyle anlattığımı duysaydı ne derdi acaba? Acaba hayatı boyunca hiç anlaşılmayı diledi mi? Hiç anlaşılmak için çabaladı mı? Önünde bulunan kapakları birinin açmasına izin verdi mi hiç mesela? Bu zamana kadar kimi almak istedi hayatına, kimi dışarıda tuttu? Benim hayatında kalmamı isteyecek mi? Her şeyden önemlisi, ben onun hayatında kalmak isteyecek miyim? Tüm bu düşüncelerden Doruk'un cümlesiyle sıyrıldım,
''Şu anlattıklarını başkası duysa Onur'la yıllardır arkadaşsınız diye düşünür. Kaç saattir tanışıyorsunuz?'' Gözlerimi devirdim. Sana ne? Gerçekten birbirinizi tanımamız için yıllara gerek yok. Bir cinayete tanık olunca bir saatte kaynaşıyorsunuz. Deneyin derim de bunun için birini öldürmeye değer mi bilmiyorum.
''Saat, gün, hafta, ay, yıl... önemli değil bunlar. Ya hem abartma istersen, Onur Zorlu'yla kanka olmadık!'' dedim ellerimi havaya kaldırarak. Doruk güldü,
''Onur Zorlu'yla kanka olamazsın zaten. Seni kankası yapmaz. Seni yanına aldıysa... sevgilisi ol diyedir.'' Garip bir ifadeyle baktım yüzüne.
Onur Zorlu'nun sevgilisi olmak...
Onur Zorlu'nun sevgilisi olmak...
Onur Zorlu'nun sevgilisi olmak...
Onur Zorlu'nun sevgilisi olmak...
Bu cümleyi dört defa dışınızdan söylediğiniz zaman cümle giderek garipleşiyor. Hatta devam ederseniz çok daha garip! Onun sevgilisi olabilir mi ya? Düşünemiyorum, mesela biriyle el ele tutuşabilir mi? Birine aşkım diyebilir mi? Bir duvar sevebilir mi arkadaşlar?
''Sevgili mi? Niye? Onur yanına aldığı her kızla sevgili mi oluyor?'' Doruk büyük bir kahkaha attı.
''Onur yanına kız almıyor ki. Garip olan da bu işte. Seni aldıysa, niyeti farklıdır.''
Keşke dediği gibi olsaydı. Keşke niyeti sadece sevgilisi olmam olsaydı, bunu ben kabul etmezdim ama yanında oluş sebebim cinayet değil de aşk meşk olsaydı daha güzel olurdu.
''Ya, neyse. Onur konusunu kapatabilir miyiz?''
''Olur. Meraklı değilim ona. Hadi sevdiğin filmlerden bahset!''
''Sevdiğim filmler... düşüneyim...''
Doruk'la saatler süren bir konuşmaya daha başladık. Filmlerden, kitaplardan bahsettik, tüm bunları yaparken her seferinde cinayet konulu filmleri/kitapları öne sürmeye özen gösteriyordum. Çünkü bu şekilde ağzından laf alabilirdim. Ama olmuyordu. Çocuk gayet normal konulara çekiyordu her şeyi. Zaten en sonunda merdivene yaslandıktan sonra ben ona bir korku filminin konusunu anlatırken uyuyakaldı.
''Doruk?'' diye seslendim yüzüncü defa. Ses gelmeyince sıkıntılı bir nefes verdim. Cebimden telefonumu çıkarıp ekranını açtım. Saat sabahın 10.30'uydu. Ve telefonumda hiç bildirim yoktu! Grupta konuşmuyorlardı. Belki de beni çoktan unutmuşlardı. Umurlarında değildim.
Onur çok kızmış olmalıydı, eğer kızmasaydı mutlaka kontrol ederdi, mutlaka bir şey derdi. Ya da en azından Burak ve Mert'e mesaj attırırdı. Ama yoktu işte, en ufak bir mesaj bile yoktu. Doruk da uyumuştu. Belki kalkıp üst kata, sınıfa çıkıp Onur'lara bakmalıydım. Telefonumu kucağımdan alıp ayağa kalktım ve telefonumu merdivenlere tutarak yangın merdiveninde ağır ağır üst kata doğru ilerledim. Sonra çok garip bir şey oldu. Bir basamak çıktım, iki basamak çıktım, üç basamak çıktım... çıktım... çıktım... üst katın merdivenlerine ulaştığımda telefonumu merdivenlere doğru tuttuğumda şok içinde bakakaldım! Arkadaşlar, karşınızda, Onur Zorlu!
Onur, üst katın yangın merdivenlerinin en köşesine oturmuş, duvara yaslanmış, kollarını sertçe göğsünde birleştirmiş, yüzündeki herkesten-nefret-ediyorum ifadesiyle uyuyor. Şok içinde bakışım birden kendini ufak bir kıkırdamaya bıraktı. Resmen burada! Onur resmen burada! Beni yalnız bırakmamış! Peşimden gelmiş! Yangın merdiveninde beni izlemiş... Bir de uyuyakalmış, Allah'ım duvarlar uyuyakalır mı!? Neredeyse gülme krizine girecektim. Çok komik geliyor. Onur Zorlu'nun her seferinde trip atıp peşimden gelmesi komik!
Gülmemi kesip yanına oturdum. Başımı yüzüne çevirdim. Karanlığa rağmen yüzünü görmeye çalıştım, keskin hatlarını görebiliyordum. Edward Honaker... Tıpkısının aynısı! Siz Edward Honaker'la aynı yangın merdiveninde oturmak nedir, bilir misiniz?! Aşağıda da Bradley James uyuyor. Gülmemek için elimle ağzımı kapattım. Ama engel olamadım. Gülerken ufak bir ses çıktığında, Edward Honaker, pardon Onur, birden kıpırdandı ve gözlerini araladı. Yüzümü yüzüne çevirdim. Dudağımı ısırarak yüzüne baktım. Uykulu gözlerle yüzüme o kadar ciddi bakıyordu ki...
''Adımı duyarak uyudum,'' diye mırıldandı uyku mahmuru sesiyle. Kaşlarımı çattım,
''Nasıl yani?''
''Sürekli benden bahsettin. İsmimi bu kadar çok kullanabilmek için bana telif ödemek zorundasın.'' Utandım. Cidden onun hakkında söylediğim her şeyi duymuş olabilir miydi?
''Ben... yani biliyorsun... senden öyle bahsetmek zorundaydım. Konuştuğumuz konuları sorduğunda...'' Onur doğruldu,
''Ona sürekli bir cinayetten bahsettiğimizi söyleyemezdin.'' Güldüm.
''Sürekli bir cinayetten bahsetmemiz de hiç sağlıklı değil, o an anladım. Biz bu işin sonunda kafayı yiyeceğiz... eminim.'' Onur'dan gülmesini bekledim, ama sadece dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı. Bu onun kahkaha atış şekliydi. Ne yapalım biz de bununla idare ederdik.
''Bana bir şey olmaz.'' diye mırıldandı. Sonra ağır ağır ayağa kalktı. Başıyla yangın merdiveninin kapısını işaret etti,
''Sınıfa gidiyoruz.'' Bana yine, bir kez daha ne yapacağımı söylüyordu. Onu kırmak istemiyordum ama bir plan yapmıştım ve devam da ettirecektim!
''Sen git, benim Doruk'la biraz daha vakit geçirmem gerek.'' Onur bana öfke dolu bir bakış attı. Bakışında nefret yoktu, ama bakışı kızgınlık doluydu.
''Bak,'' diye açıklamaya başladı, ''Bir insanı hayatıma zor aldığımı biraz olsun anlamışsın. Ve sen, artık hayatımdasın. Seni sevdiğim, senden hoşlandığım bile söylenemez. Ama seni bir kere hayatıma aldım. Hayatıma dahil olduğun sürece, katil olma ihtimali olan bir insanın yanında bulunmanı istemiyorum. Seni tehlikeye atamam.''
O an düşündüm. Gözümün önünden yaşadığım her şey bir bir geçti. Eğer o cesedi tek başıma görseydim ne olurdu? Şuan ne halde olurdum? Muhtemelen cinayeti okul müdürüne haber verir ve hayatıma dertsiz tasasız devam ederdim. Ama o an yanımda Onur vardı. Onur Zorlu etkisi bu cinayete şahit oluşumu başıma bela eden şeydi! Yanımda o vardı, ve başım beladan kurtulmuyordu. Şimdi bana beni tehlikeye atmak istemediğini söylemesi... biraz saçmaydı. Tamam, korumak istiyor olabilirdi. Ama yanında olmayı her ne kadar istesem de şu da bir gerçekti ki Onur Zorlu'nun yanında olmak belaya açık olmak demekti. Acımasızca gözlerimi bile kırpmadan cevap verdim,''Sen beni kendiyanından ayırmayarak zaten tehlikeye attın. Şimdi, ben bir plan yaptım, veplanımı en azından birkaç saat daha devam ettirmeye hakkım var. Lütfen, git.''Onur sadece birkaç saniye gözlerime baktı. Hiçbir şey söylemedi. Bozulduğu, vehatta üzüldüğü bile belliydi. Boğazındaki hareketlilikten yutkunduğunu anladım.
''Sana bir kez daha gel dediğimde geleceksin Zeynep Akay. Sadece birkaç saatinvar. Bu da üzerinde hiçbir hakkımın olmayışının hatrına.'' Başımı salladım.Onur yüzüme birkaç saniye daha baktıktan sonra merdivenlerin çıkışına yöneldi.Arkasından bakakaldım sadece.
Üzerimde hiçbir hakkının olmayışınınhatrı... Ne garip. Onur Zorlu'yla tanışmamız garip oldu. Kanlı bir tanışma!Onu ilk gördüğüm anda ondan nefret ettim. O da benden. Şimdi ondan nefretetmiyorum. Çünkü geçmişini, yaşadıklarını, zaaflarını biliyorum. Onun da bendennefret ettiğini sanmıyorum. Birbirimizden hoşlanıyor da değiliz, seviyor hiçdeğiliz. Ama şöyle bir şey olduğunu biliyorum, öyle bir dörtlü olduk kibirbirimizi korumak zorundayız. Ben onların başına bir şey gelmesiniistemiyorum, onlar benim... Bu yüzden, azınlık bir grup olsak da, dört kişi olsakda ben içimde –en azından kendi içimde- bir efsane olacağımızı hissediyorum!Mahşerin Dört Atlısı efsanesi. Belki daha her şeyin başındayız, ama sonunu dagörebiliyorum. Sonunu düşünen kahraman olamaz derler. Sonunu düşünmek değil bu,sonunu görmek. Ben de sonunu görüyor ve arttırıyorum. Öyle şeyler olacağınıhissediyorum ki, aklınız hayaliniz almayacak.
"*S
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karantina Serisi
Teen Fiction''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' --- Zeynep, kendini yeni okuluna başladığı ilk gün bir felaketin ortasında buldu. Okulu, salgın bir hastalık nedeniyle karantina altına alındı...