Bahsettiğim gibi 2-3 bölümümüz karamsar olaylarsız geçecek demiştim :') Çünkü en başından beri karamsar bir Karantina okuyoruz ve biraz da duygusal bölümler okumak istediğinizi biliyorum. Çok uzatmıyorum, iyi okumalar dilerim^^
44.Bölüm : Sonsuza Kadar.
*Elimizi uzatsak, yıldızları tutabilsek, harika olmaz mı?*
Bazen, sallanan bir arabanın duruşu, sizi sallanmasından çok daha fazla rahatsız eder. İnsan kaosun içindeyken kaosu sevmeye başlıyor. Başta alışamadığınız bu sallantı, alıştığınız anda sizin için huzur kaynağı oluyor. Saatlerdir sallanan bir arabanın içinde Onur'un kucağında uyuyordum sanki bebeklik günlerimde babamın bana özel yaptığı o klasik tahta beşiğin içinde olduğum gibi. Saatlerdir başım bir o yana, bir bu yana ; saçlarım Onur'un ellerinin altında öyle huzurluydum ki... Araba durdu, durma dedim içimden. Onur'un elleri saçlarımdan uzaklaştı, ''Gitmeyin!'' dedim. Sonra beklemediğim bir şekilde Onur'un elleri bacaklarımı ve sırtımı sardı. Gözlerimi olabildiğince sıktım benden izinsizce açılmasınlar diye. Ben istedim ki, hiç uyanmayayım bu uykudan.
Uykuyla uyanıklık arasında bazı konuşmalar duydum. Burak'ın sesi, Mert'in sesi, Onur'un fısıltıları. Hiçbirinin ne söylediğini bile ayırt edemiyordum. Bir kapının açılış sesini duydum sonra. Burnuma gelen ilkbahar kokulu oda spreyiyle birlikte kendimi huzur dolu hissettiğim sırada Onur'un kucağında bir yere doğru götürüldüğümü hissediyordum. Bir kapı daha açıldı, hemen sonra kapandı. Sonra kendimi yavaş yavaş bir yatağa bırakılırken buldum. Gözlerimi açmadım, uzandım kolunu tuttum istemsizce.
''Şimdi gitmek zorundayım...'' Elimi incitmemeye çalışarak kolundan uzaklaştırıp yatağa bıraktığında bilincim çok da yerinde sayılmazdı. Yana doğru döndüm, gözlerim her zamankinden daha kapalı bir halde çok daha derin bir uykuya daldım huzur içinde.
Gözlerimi araladığımda sanki günlerdir uyuduğum bir uykudan uyanmış gibi hissediyordum kendimi. Dışarısı zifiri karanlıktı, gözlerim karanlığa alışmakta bile zorluk çekiyordu. Buraya ne zaman gelmiştim, kaç saattir uyuyordum böyle? Ağır ağır doğruldum. Karanlık odanın içinde yavaşça ayağa kalktım. Cama doğru ilerleyip dışarı baktığımda bulunduğumuz evin tam önünde bir göl olduğun gördüm. Göle vuran ay ışığı o kadar güzel görünüyordu ki neredeyse camdan dışarı çıkacaktım sırf daha yakından görebileyim diye! Camdan uzaklaşıp kapıya yöneldiğimde ateş çıtırtısı duyduğuma emindim. Kapıyı açtım, odadan çıktığım anda salonda buldum kendimi. Ve saniyesinde onu gördüm... Onur'u. Şöminenin yanan ateşinin başında oturmuş öylece sessizce izliyordu salonun ışıklarını bile açmadan. Burak ve Mert hala uyuyor olmalılardı.
''Selam...'' diye fısıldadım yavaşça. Gözlerini ateşten ayırıp bana çevirdiğinde yüzünde huzur dolu ama karmakarışık bir ifade vardı. Bu ikisini bir arada görmek sadece Onur'a özgüydü sanırım.
''Selam.'' Yanına doğru ilerledim, oturduğu armut koltuğun yanındaki büyük yastığa yerleştim ve başımı şömineye çevirdim.
''Sen neden uyumadın?''
''Denedim... Gözlerimi kapanmaya ikna edemedim.''
''Onur,'' dedim düşünceli hali yüzünden telaşa kapılıp, ''en azından burada olduğumuz sürece mutlu olmayı dene! Biraz olsun huzurlu ol, hasta olacaksın.''
''Sahi,'' diye mırıldandı, ''ne kadar burada kalacaksınız?'' Derin bir nefes aldım.
''Baban 2-3 gün kalabileceğimi söyledi... Yokluğumuz anlaşılmadan dönmek zorundaymışız. Ama sen... yani senin durumun... ne olacağını bilmiyorum. Baban uğraşıyor.''
''Benim durumumun iyi olmayacağı belli. Sonuç her ne olursa olsun.'' Başımı kaldırdım, karanlık odaya baktım şöminenin ışığı altıda. Bu kasvetli odanın içinde bile huzurlu hissediyordum, çünkü yanımda o vardı...
''Dışarı çıkalım mı?'' diye mırıldandım, ''beni yatırdığın odanın camı bir göle bakıyordu. Kenarına gidebiliriz, eğer istersen.'' Yüzüme baktı kaşları çatılı bir şekilde sanki bu kadar kibar konuşmama şaşırmış gibi. Hafifçe gülümseyerek ayağa kalktı.
''İsterim, gidelim.'' Gülerek ayağa kalktım. Birlikte evden sessizce çıktık. Dışarı adımımı attığım anda ürperdiğimi hissettim.
''Üşüdün mü?'' Başımı hayır der gibi salladım üşümüş olmama rağmen.
''Hayır. Hatta hava çok güzel...'' Donuyorum! Hava güzel demek nereden çıktı dönüp hırkanı alsana!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karantina Serisi
Teen Fiction''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' --- Zeynep, kendini yeni okuluna başladığı ilk gün bir felaketin ortasında buldu. Okulu, salgın bir hastalık nedeniyle karantina altına alındı...