"Kestane. Pelin... Kestane!"
"Ne?" Elim, Didem'in titreyen sesinden dolayı alnıma kapanmıştı. Bir oraya bir buraya gidiyordum salonda. "Başına bir şey mi geldi? Şifre mi kullanıyorsun? Ne kestanesi?"
"Ne şifresi be kızım?" diye sordu bağırarak. "Kestane diyorum sana. Küçük kestane!"
"Anlamıyorum..."
"Pelin, hamileyim ben."
"Neysin neysin?"
"Hamileyim."
Algılamam çok uzun sürmüştü. Donakalmıştım. Adımlarımı durdurmuş, koltuğa bırakmıştım kendimi zorlukla. "Sen!" dedim bağırarak. "Ciddi misin?"
"Ağlıyorum zaten. Hormonlardan herhalde. Sakın ağlama bak sen de. Titremesin sesin. Bayılır kalırım. Değişik hormonlarım vardır benim şu an."
"Didem ne diyorsun?" İçime dolan güçlü duygunun keşke bir adı olsaydı. Canımın içinde bir can taşıdığını öğrenmiştim. "Didem... Ben şoka girdim galiba. Dizlerimin bağı çözüldü Didem."
"Ayakta duramıyorum ben de. Telefonumu alıp seni aradım hemen."
"Dalga geçmiyorsun değil mi benimle?"
"Pelin, kalbim ağzımdan fırlayacak. Ne dalgası? Teyze oluyorsun."
Teyze oluyordum.
Hiç hazır değildim.
"Nasıl olacağım ki?" diye saçmaladım. Gözlerim irice açılmıştı. Kapatamıyordum bir türlü. Elim titremeye başlamıştı heyecandan, durmuyordu. "İyi misin sen?" diye sordum. "Ne bileyim, geleyim mi yanına? Konuşmayalım telefonda. Bir şey ister misin? Didem, sen hamile misin?"
"Evet!" dedi dünyanın en saçma ama en güzel şeyi buymuş gibi. "Dur, gelirsin sonra. Savaş'a söylemem gerek. Ne diyeceğim?" Ağlamasının devam ettiğini sesinden anlayabiliyordum. Yüzündeki gülümsemeyi de hayal edebiliyordum. "Kapatıyorum ben," dedi. "Konuşuruz yine. Kendime gelmem, kendimi hazırlamam lazım."
"Endişelenme sakın." Ne dediğimi pek bildiğim söylenemezdi. "Savaş'ın tepkisinden yani... Didem, çok güzel bir aile olacaksınız siz."
Dolan gözlerimden ne zaman yaşlar akmaya başlamıştı bilmiyordum. Ben hiçbir şeyi bilmiyordum. Adımı unutmuştum. Her şey önemsizdi.
"Pelin, çok duygusalım. Sus lütfen. Heyecandan titremem geçerse Savaş'a söyleyeceğim. Markete yollamıştım adamı, kapıda yatacağım utanmasam. Öpüyorum seni hadi. Akşam bize gelin. Bay."
Onun çocuk gibi çıkan sesi ve sonrasında suratıma kapanan telefonla birlikte ellerimi yüzüme kapatıp ağlarken gülmeye başladım kendi kendime.
İlk biz sevgili olduk, ilk biz evlendik, ilk çocuğu da ben yapacağım deyişini hatırladım. Sözünün eri biri olduğunu biliyordum ama bu kadarını ben de beklemiyordum.
"Ateş!" diye bağırdım. Konuşma sırasında da bağırmıştım, mutfaktan nasıl sesimi duymamıştı bilmiyordum. "Ateş!" dedim daha ünlemli bir şekilde bir kez daha.
"Bana mı seslendin güzelim?" diye uzattı başını salona. Yine bulduğu ilk ekmeğin arasına peynirle domates sıkıştırmış, kemirirken yakalanmıştı bana. Ağzındaki büyük lokmayı yutup ağır adımlarla yanıma geldi ve elindeki ekmeği bana uzattı. "Yer misin?"
"Bırak şimdi onu bunu." Titreyen sesimi duymasıyla birlikte bakışlarını elindeki ekmekten çekip yüzüme çevirmiş, gözlerimdeki yaşları gördüğünde kaşları çatılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...