50. Bölüm : İki Küçük Çocuk

9.1K 617 1K
                                    

Kahvaltıdan sonra Ateş'ten izin alıp kitaplığını kurcalamaya başladım. O, Savaş ve Didem'le birlikte salonda çay içtiği için rahat rahat bakabilirdim kitaplarına.

Odaya girdiğimde doğrudan kitaplığın önüne geçtim ve raflarına göz attım. En üst rafını Sherlock serisi için ayırdığını görmek beni hiç şaşırtmadı. Aralarında iki tane de eski basım vardı, kim bilir bunları bulmak için ne kadar çok uğraşmıştı. Elime alıp incelemek istesem de onlara dokunmaya kıyamadım ve bir alt rafa indirdim bakışlarımı.

Bu rafın başında bir çerçeve duruyordu ve içinde Savaş ve Ateş'in birlikte gülerlerken haberleri olmadan çekilen bir fotoğrafları vardı. Böyle fotoğrafları çok severdim, bana çok samimi gelirlerdi. Bu fotoğrafa baktığımda da içimin ısınmasının sebebi bu olmalıydı.

Gözlerimi fotoğraftan çektiğimde bu raftaki kitapların neredeyse hepsinin şiir kitabı olduğunu fark ettim. Cemal Süreya'dan Özdemir Asaf'a, Attila İlhan'dan Ece Ayhan'a kadar onlarca şiir kitabı vardı Ateş'in.

Özdemir Asaf'a ait olan kitabı alıp sayfalarını çevirmeye başladım. Sayfaların kenarlarında, Ateş'in parmaklarının oluşturduğu küçük çukurların izleri hafifçe belli oluyordu. Ayrıca gri keçeli kalemle altı çizilmiş birsürü söz karşıladı beni. Rastgele bir sayfada durup şiiri okumaya başladım.

"...Gel diye beklemiyorum artık,
hatta istemiyorum gelmeni.
Nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.
Ara sıra geliyorsun aklıma, bana ne diyorum.
Benim derdim yeter bana, bana ne!
Alıştım mı yokluğuna?
Vaz mı geçiyorum varlığından?
Tedirginim aslında, ya başkasını seversem?
İnan o zaman seni hayatım boyunca affetmem..."

Sayfanın alt tarafındaki boşlukta Ateş'in kendi el yazısıyla yazdığı birkaç cümle vardı. Bu yıla ait bir tarih atmıştı Ateş. "Bekledim, çok bekledim. Gelmedi. Onu asla affetmeyeceğim çünkü henüz kendime bile itiraf edemediğim bir başkası var. Sanırım..."

Bu satırlardaki 'başkası' olmak içimi acıtmıştı. Eğer ben olmasaydım Ahu ve Ateş'in bir şansı daha olabilir miydi? Bilmiyordum, sanırım Ateş yine de affetmezdi Ahu'yu.

Bu konuyu düşünmek istemedim. Gözlerimi kapatıp rastgele bir sayfa daha açtım. Bu sayfadaki dizeler gri keçeli kalemle değil, maviyle çizilmişti.

"Seni saklayacağım inan.
Yazdıklarımda, çizdiklerimde,
Şarkılarımda, sözlerimde...

Sen kalacaksın, kimse bilmeyecek.
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde..."

Gülümsedim ve sayfanın altındaki notu okumaya başladım. "Gözlerimde, nabzımın üzerinde, kalbimin içinde yaşatacağım onu. Gerekirse kendimden bile saklayacağım, kimseler göremeyecek ama o hep benimle olacak."

Bir elimi kitaplığa yasladım ve diğer elimle sımsıkı tuttum elimdeki kitabı. Onun yazdığı cümleler bile yetiyordu kalbimi hızlandırmaya.

Kitabın kapağını kapatıp aldığım yere geri koydum. Ardından Ece Ayhan'a ait bir kitabı incelemeye başladım.

Kitabı açtığımda beklemediğim bir şeyle karşılaştım. İçinde ters duran bir fotoğraf vardı. Arkasında "İnsan, yarası yarasına denk geleni sever ancak." yazıyordu.

EKİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin