5. Bölüm : USB

12K 879 734
                                    

"Peki ne arıyoruz bu bilgisayarın içinde?"

Özel olarak aradığımız bir şey yoktu.

"Olayı Savaş anlattı demiştin. Bugün öğrendiklerini anlatmaya vakit bulamamıştır diye düşünüyorum. Bu laptop maktullerin kızı Melis'in odasından çıkmış. Bize yardımı dokunabilecek herhangi bir şey arıyoruz."

Ateş gözlerini gözlerimden ayırmadan dikkatlice dinledi. Sonra tekrar ekrana dönüp önce resimlere  baktı. Ama pek resim yoktu laptopta. Dosyalara falan girdi. Sonra kızın arama geçmişine girip orayı da inceledi. Bir şey bulamayınca oradan da çıktı. Yarım saatlik bir uğraşın ardından oflayarak nefesini verdi ve bana döndü. "Burada hiçbir şey yok."

O kadar uğraştı çocuk bari bir şey bulsaydık. Yemin ediyorum hayal kırıklığından öleceğim.

"O zaman bugünlük bu kadar yeter. Yarın evin çalışanlarını sorgulayacağız. Melis'e hâlâ ulaşamadık. Bir de yarın sabah şu lanetli odaya gidelim. Orayı inceleyemedik."

"Lanetli oda?"

Ateş'in sorusunu sesimi korku filmlerindeki gibi yapıp "Oraya giden hiç kimse düşmeden geri dönemedi." diye cevapladım.

Didem ve Savaş kahkahalarla gülerken ben de Ateş'e bugün yaşadıklarımızı anlattım. Yine gözlerini gözlerime dikip büyük bir dikkatle dinledi beni. Gözleri koyu yeşildi.

Bütün olayı anlattıktan sonra Ateş söze girdi.

"Lanetli oda demeniz çok doğru olmuş. Yarın ilk önce şu 'lanetli odaya' mı gideceksiniz yoksa ofise mi?"

"Gideceksiniz değil gideceğiz demelisin.  Bir anlaşma yaptık. Sen de katili bulana kadar bizimlesin. Sabah ofiste kahvaltı yaparız önce. Sonra maktullerin evine geçeriz. Dönünce de evdeki çalışanları sorguya alırız. Ayrıca şu Hakan Sevinç'in ne iş yaptığını falan da bulmak gerek. Çok işimiz var daha. Yarın saat 9.30 gibi ofiste olalım. Didem biz de gidelim artık."

Didem ayağa kalkarken telefonumu çıkarıp saate baktım. 1.30 olmuştu çoktan. Kapıdan çıkarken fark ettim ki Savaş ve Ateş de bizimle geliyor.

"Siz nereye gidiyorsunuz?" dedim.

"Sizi bırakacağız işte."

"Ne gerek var, on beş dakikalık yol zaten."

"İti var, kopuğu var, uğursuzu var..."

Savaş'ın cümlesine Ateş devam etti. "Bahçesi var, bağı var..."

Apartmanın önünde dördümüz de kahkahalarla gülmeye başladık. Şu an biri bizi görse deli damgası yememiz üç saniyeyi bulmazdı.

"İti var, kopuğu var da biz polisiz işte. Bizde de silah var, yumruk falan var."

Cevabıma ikna olmayan Savaş bana döndü. "Yok ya, içim rahat etmez benim. Bırakalım yine de." Arabasına yönelip bize seslendi. "Hadi atlayın."

"Ben motorumla geldim. Ama Didem isterse seninle gelebilir."

Didem motora binmekten pek hoşlanmaz. Ben de onun motoruma binmesinden hoşlanmam çünkü kulağımın dibinde çığlık atar.

Bir bana bir Savaş'a bakarken sonunda Savaş'ın arabasına binip şirince bana sırıttı. Ben de o arada kaskımı takıyordum.

Hâlâ dikilen Ateş'e baktım.

"Ee sen gitmeyecek misin Savaşla?

"Benim mis gibi motorum varken binmem onun arabasına. Hem arabalar basıyor beni. Motor öyle mi? Ne güzel ferah ferah."

EKİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin