Hissizleşmek...
Sanırım durumumu anlatacak en iyi kelime buydu. Kollarımı hissetmiyordum, dik durmaya çabalayan bacaklarım titriyordu. Soğuk soğuk terliyordum ve bu daha da fazla üşümeme neden oluyordu.
Kolumdaki kesikten akan kan kurumuştu. Göz kapaklarımın ağır ağır kapanmaya başladığı her an ellerimi hızlıca sallıyordum. Bu hareketimle zincirler bileğimi daha fazla acıtıyordu ve acı şu an beni ayakta tutan tek şeydi.
Gözlerim karardığında ellerimi tekrar salladım. Zincirlerin birbirine sürterken çıkardığı ses kulaklarımı tırmaladı fakat buna ihtiyacım vardı. Uyanık kalmalıydım.
Ne kadar zamandır bu odada yalnız olduğum konusunda bir fikrim yoktu. Artık birilerinin gelmesini istiyordum. Uygar, Halil veya Tolga bile gelmiş olsa yine rol yapıp onları sinir edebilirdim ama yalnızken her şey berbattı. Açlığımı, acılarımı, geride bıraktıklarımı düşünmekten delirmek üzereydim.
Plan kurmakla kafamı yormuyordum çünkü buradan çıkamayacağımın farkındaydım. Benim ölümüm Majeste'nin elinden olacaktı.
Ayak sesleri...
Arkamı dönüp bakmama gerek kalmadan kimin geldiğini anlamıştım. Majeste ağır ağır bana yaklaştı ve bir süre boyunca arkamda durdu. Başımı geriye çevirmeden ne yaptığını anlamaya çalıştım. Saçlarımı tek bir tarafa atıp ensemi açıkta bıraktı. Parmağını omzuma bastırdı, ardından düz bir çizgi şeklinde diğer omzuma doğru yol çizdi.
Ve birden soğuk metali ensemde hissettim. Bir eliyle tişörtümü tuttu, diğer eliyle bıçağın keskin tarafını aşağı doğru kaydırmaya başladı. Tişörtümü birkaç santimetre boyunca kesti. Ani bir hareket yaparsam elindeki bıçağı derime saplayacağını bildiğimden vücudumu hareket ettirmemeye çalışarak omzumun üzerinden ona baktım.
"Katilliği bırakıp moda tasarımcısı mı olmaya karar verdin? Sırt dekoltesi bana yakıştı mı bari?"
Bakışları donuktu, gözlerini sırtımdan çekmedi. "Tahmin ettiğim gibi, yaşanmışlıklarla dolusun."
Bir süre daha baktıktan sonra gözlerini gözlerime dikti. "Sırtındaki çürüğün sebebini öğrenmek istiyorum."
"Adamların beni bayıltmıştı, o sırada olmuştur." diye açıkladım ama bunun doğruluğundan emin olamadım. Başka bir olay sırasında da oluşmuş olabilirdi.
"Yalnızca o da değil, çok yıpranmışsın." Derin bir nefes aldı. "En başından beri normal biri olmadığını biliyordum zaten. Kim için çalışıyorsun?"
Önüme geçtiğinde elinde bir şişe su olduğunu gördüm. Kapağını açıp şişeyi ağzıma dayadı ve ben de itiraz etmeden suyu içmeye başladım. Gerçekten çok susamıştım. Şişeyi ağzımdan çekip yere bıraktığında çatlayan dudaklarımı yaladım.
"Kimse için çalışmıyorum." dedim soğuk hava açıkta kalan sırtıma çarparken. "Sadece sıradan bir insanım."
"Sevgilin çeteme katılmaya cesaret edemediğinden seni mi kullandı? Nesin sen, onun kölesi falan mı?"
Böyle düşünmediğini biliyordum. Beni sinirlendirerek ağzımdan laf almaya çalışıyordu.
"Ondan korkuyorsun." Gözlerinin içine bakarak sırıttım. "Bana korku dersleri veren sen, sevgilimden korkuyorsun. Neden? Polis diye mi? Beni her ne olursa olsun bulacağını bildiğin için mi? Yoksa beni bulduktan sonra sana yapacaklarından mı korkuyorsun? Saygıdeğer Majesteleri, bu kadar korkmayın lütfen. O gerçekten çok kibar bir insandır."
Birden tişörtümü sıyırdı ve karnıma bıçağıyla bir çizgi çekti. Gözlerini öfke bürümüştü. Başını kaldırıp yüzüme baktığında acı dolu bir ifade yerine gülen bir surat görünce daha da sinirlendi. Tekrar bir hamle yapacağını düşündüm fakat birkaç adım uzaklaşıp arkasını döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...