"Artık şu plana başlasak mı?"
Çetin'in sorusunu başımla onayladım. "Ne kadar çabuk biterse o kadar iyi."
Nazlı masanın üzerine uzattığı ayaklarını çekip sandalyesinden kalktı. Odadaki dolaba doğru gitti ve içinden rulo haline getirilmiş bir harita çıkardı. Yiğit de bu sırada laptopu kapatıp masanın kenarına koyarak harita için yer açtı.
Nazlı rulo kağıdı masanın üzerine yaydıktan sonra kağıda kısaca göz attım. Çok büyük ve oldukça karışık bir binanın planıydı bu. Koyu yeşil zeminin üzerinde yalnızca beyaz çizgilerle binanın içi kabataslak gösterilmişti. Her şey o kadar karışıktı ki ortaya çıkan görüntü labirentten farksızdı.
"Majeste burada." dedi Çetin de Nazlı gibi ayağa kalkarak.
"Nereden biliyorsun?"
"İçeride bir adamım var. Senin yerini nasıl öğrendim sanıyorsun?"
Başımı belli belirsiz sallayıp gözlerimi önümdeki krokiye diktim. "Burası çok karışık, kim bilir kaç adam tarafından korunuyordur."
"Şimdi," dedi Çetin. Eline biri kırmızı öbürü siyah olmak üzere iki tahta kalemi aldı ve kırmızı kalemle binanın dış tarafındaki dört yeri işaretledi. "Binanın dört girişi var."
"Oha, bu sığınak değil alışveriş merkezi resmen!" diye lafa atladı Anıl.
"Büyüklük bakımından öyle de denebilir fakat burası tek katlı." Çetin siyah kalemin kapağını açıp harita üzerine Tel Aliler çizmeye başladı. "Binanın geniş olması gözünüzü korkutmasın, az kişinin bildiği bir yer. Yalnızca kilit noktalarda adamlar nöbet tutuyor, yani içerisi çok kalabalık olmayacak."
Nazlı gülerek, "Adamlar çok korkutucu gözüküyor." dedi Çetin'in çizdiği Tel Alilere bakarken.
Çetin'in yüzüne pis bir sırıtış yerleşti. "Hepsini geberttiğimde daha güzel görünecekler."
"Bireysellik yok Çetin. Ayrıca her önüne gelen adamı gebertemezsin."
Söylediklerim üzerine Çetin'in yüzü düştü. "Of, bu çok sıkıcı olacak. Niye herkesi öldüremiyorum ki?"
"Teklifini kabul ettiğim için pişman olmak üzereyim. Bizimle birlik olmak istiyorsan benim kurallarımın geçerli olduğunu unutma."
"Bu kız resmen kral ya! Çetin'e diyecek laf kalmıyor ve ben bunu izlerken çok eğleniyorum." Nazlı gülerek sandalyesine geri oturdu. "Hadi biraz kavga edin, cidden izlemesi aşırı keyifli."
Çetin başını aşağı yukarı salladı. "Tamam reis." dedi bana bakarak. "Bu oyunu senin kurallarınla oynayacağıma söz verdim ve sözümden dönen bir insan değilimdir."
"Oğlum," diye lafını kesti Nazlı. "Kavga edecektiniz lan. Niye yumuşuyorsun hemen?"
"Kavga falan etmeyeceğiz." dedim. "Bu iş bitene kadar ortağız biz."
Nazlı gözlerini devirdi. "Aman iyi be, ne haliniz varsa görün."
Çetin, Nazlı'yı umursamadan tekrar krokiye döndü ve girişlerden birini işaret etti. "Buradan Ateş girecek." Kalemini labirent şeklindeki koridorlarda gezdirerek bir odaya kadar çizgi çekti. "Bu odada veriler korunuyor. Bilgisayara girip bunları kopyalayabilir değil mi?"
"Bu Ateş için sorun olmaz. Ama bana her şeyi detaylı anlatmıyorsun Çetin. Bu verileri ne yapacağız?"
Çetin gözlerini gözlerimden çekip tekrar krokiye baktı.
"Çetin," dedim biraz sinirle. "Verileri kendin için istiyorsun, değil mi? Ne planlıyordun ki? Ateş'ten USB'yi alıp kaçacak mıydın?"
"Zeki olmandan nefret ediyorum Pelin. Evet, öyle planlıyordum. O veriler bana lazım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...