Saat 06.30. Üzerinde haki rengi kazak olan, alnında 2837-2723 sayıları yazılı, deniz kenarındaki bir bankın önüne bırakılmış, en fazla yirmi yaşındaki kadın cesedine bakıyoruz.
Olay yeri ekibinden biri yanıma gelmesiyle birlikte bakışlarımı ona çevirdim. "Reyhan Kara, on sekiz yaşında."
"Yakınlarına haber verildi mi?" diye sordum plastik eldivenlerimi ellerime geçirirken.
"Maalesef başkomiserim, ailesinden kimseye ulaşamadık. Yalnız yaşıyormuş."
Yalnız yaşayan üç genç, yitip giden üç hayat...
Ne zaman bitecekti tüm bunlar? Katil ne anlatmak istiyordu bize? Bu sayıların anlamı neydi? Biz kiminle karşı karşıyaydık?
Cevaplanması gereken çok soru vardı, bizim süremiz ise çok azdı. Bu işin içinden nasıl çıkacağımızı bilmiyordum fakat emin olduğum tek şey acele etmemiz gerektiğiydi. Çünkü katil durmayacaktı.
Hızlıca dizlerimin üzerine çökerek cesedi incelemek için yaklaştım. Kumral saçları omuz hizasında kesilmişti. Bilekleri Bahadır'ınkiler gibi mosmordu. O da zorla tutulmuştu. Sol kolunun üzerindeki şırınga izi diğerleri gibi arsenikten öldüğünü belli ediyordu.
Dikkatlice botunu ayağından çıkardım ve vakumlu poşet içindeki telefonu aldım. Elimde sıradaki kurbanın ölüm saatini tutuyordum. Bir gencin son nefesini vereceği anı yine saçma bir alarmdan öğrenecektik.
Ateş'in bana seslenmesiyle irkildim. Yanıma geldiğini fark etmemiştim bile. "İstersen ben bakabilirim."
Bu teklifini geri çevirmedim, sanırım gereken cesareti kendimde bulamamıştım. Telefonu ona uzattım ve söyleyeceklerini beklemeye başladım.
"8.45." dedi Ateş.
22 saat. Bir sonrakini engelleyebilmemiz için yalnızca 22 saatimiz vardı.
"Biz zaman kaybetmeden Reyhan'ın evine bakalım." dedi Didem.
Başımla onayladım. "Biz de her şeyi tekrar gözden geçireceğiz. Cesetlerin bırakıldığı yerlerin vermek istediği mesaja odaklanacağız. Bir de şu sayıların ne anlama geldiği hakkında biraz daha kafa patlatalım."
Savaş'la ofise doğru yol alırken Ateş ve Didem de Reyhan'ın evinin yolunu tuttular.
Hızlıca kapıyı açıp kendimizi içeri attık. Savaş bilgisayar ekranından bir zamanlayıcı açtı ve geri sayımı başlattı.
21 saat 27 dakika 38 saniye. 37, 36, 35...
Gözlerimi sımsıkı kapatıp kurbanların görüntülerini bir bir önüme getirdim. Aynı renk kıyafetler giydirilen kumral saçlı üç genç...
Reyhan'ın saç rengi Bahadır ve Açelya'nın aksine biraz daha sarıya yakındı. Bahadır ve Açelya 1.70 boylarındayken, Reyhan'ın boyu en fazla 1.60'tı. Açelya 20 yaşındaydı, Bahadır 21 ama Reyhan 18'ine yeni girmişti.
Yani katilin belli kuralları vardı fakat bu kurallar esneyebiliyordu.
"Cinayetler arası zaman aralığı çok kısa." diyerek sessizliği bozdu Savaş.
"İşte bu!" dedim birden heyecanlanarak. "Çizdiği sınırların dışına çıkıyor çünkü kendi kriterlerine uygun kurbanları bulmakta zorlanmaya başladı."
Savaş da başını salladı. "Açelya onun için özeldi." dedi ellerini masanın üzerinde kavuşturarak. "Bence onun ilk cinayetiydi."
"Haklısın, ilk cinayette yaşadığı tatminlik duygusunu sağlamaya çalışıyor. Belki de bu yüzden bu kadar sık cinayet işliyor. Açelya onun için ideal kurbandı, sonrakiler onu ilki kadar heyecanlandırmamış olmalı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...