3.Bölüm : Lanetli Oda

14.2K 952 649
                                    

Bölümün adı korku filmi gibi oldu shsjsnsjsj. Ama ismine bakarak çok da şaapmayın. Öyle korkunçlu içerik yok yani sjsnsjs. Neyse uzatmayayım. Sizi bölümle başbaşa bırakıyorum. Keyifli okumalar.

×××

Karakola vardığım gibi ihbarı veren kişinin yanına gittim. Ellili yaşlarda, saçı ağarmış bir adamdı.

"Buyrun bu taraftan." Teşhis için morgun yolunu tuttuk.

Adam cesetleri görür görmez sendeledi. Koluna girip ayakta durmasını sağladım. Morgtan çıkarıp ofise götürdüm. Hiç konuşmadı yol boyunca. Sanki bu olanları hazmetmeye çalışıyor gibiydi. Peki kimdi bu adam?

●●●

Ofise vardığımızda onu koltuğa oturtup bir bardak su verdim. Titreyen elleriyle bardağı tutarken ben Savaş ve Didem'e haber verdim. Onlar gelmeden başlamayacaktım. Zaten bu adam şu an konuşabilecek bir durumda değildi.

On beş dakika sonra tüm ekip ofisteki sandalyelere dizilmiş karşımızdaki sandalyeye ise ihbarı veren adamı oturtmuştuk. Artık sorgu vakti gelmişti. Didem ses kayıt cihazını çalıştırıp bana döndü.

"Öncelikle başınız sağolsun Amcacım. Şimdi size birkaç soru sormamız gerekiyor. Bana isminizi ve maktullerle olan ilişkinizi söyler misiniz?"

"Adım Kemal. Kahyayım ben. Hanımım ve beyim üç gün önce bir toplantı için günübirlik Ankara'ya gideceklerdi. Fakat dönmediler. Arasam da açmadılar telefonlarını. Ben de daha fazla dayanamayıp kayıp ihbarı verdim. Ama görüyorum ki ..."

Cümlesini tamamlayamadan gözyaşlarına boğuldu. Sakinleşmesi on dakika alsa da sonunda öğrendik kimliklerini. Hilal ve Hakan Sevinç. Hep maktuller arasında bir bağ olduğunu düşündük ve yanılmamışız da. Evlilermiş. Bir de Melis adında on sekiz yaşında bir kızları varmış. Evin adresini öğrendik ve olay yeri incelemeye haber verip yola çıktık.

●●●

Savaş'ın arabasının ön koltuğunda Didem arka koltuğunda ben son sürat eve ulaşmaya çalışıyorduk. Savaş ve Didem aralarında bir şey konuşuyorlardı ama dikkatimi onlara veremedim. Camdan dışarı bakıyordum ve elimize geçen yeni ipuçlarını düşünüyordum. Senaryo kurmaya çok çabaladım ama bir türlü uygun olanını bulamadım.

"Peliiiiin."

Hadi tahmin edin bu ses kime ait olabilir. Kulağımı kanattın canım arkadaşım.

"Ne var Didem?"

Didem arabadan çıkmış bana bakıyordu. Sonra fark ettim ki arabada tek ben kalmışım. O kadar dalmış mıyım ya?

Hemen arabadan indim.

"Ne düşündün bütün yol? Bulabildin mi katil kim?"

"He Didem. Buldum katil kim. Daha kimliklerini yeni öğrendik. Onu da geçtim daha sadece kahyayı tanıyoruz. Elimizde katil kim diye düşünecek seçenek bile yok."

"Üf aman be. Sana da soru sormaya gelmiyor." dedi ve arkasını dönüp eve doğru ilerledi.

Ben biraz stres olmuştum sanırım. Didem'in şakayla karışık sorusuna biraz sert mi çıkışmıştım? Neyse alırım bir ara gönlünü.

Bunları düşünürken eve bakmayı bile unutmuştum. Başımı çevirip baktım. İki katlı büyük ahşap bir evdi burası. Çevrede başka ev yoktu ve sanki biraz fazla mı ıssızdı? Hatta burası 'hepinizden tiksiniyorum' evi olabilirdi.

Toprak yoldan eve doğru ilerlemeye başladım. Yol boyunca ağaçlar ve minik bir güvenlik kulübesi dışında hiçbir şey yoktu. Etrafa bakıp güvenlik kamerası aradım ama o da yoktu. Olay yeri ekibi çoktan evin içine girmişti bile. Didem ve Savaş kapıda dikilmiş eldiven ve galoş giyiyorlardı. Hemen onlara katıldım. İçeri girdiğimizde devasa bir salon karşıladı bizi. Deri koltukları, dev ekran televizyonu, mükemmel dekorlarıyla âdeta zenginlik kokan bu müthiş salonun sol tarafında mutfak ve sağ tarafında bir koridor vardı. Bir de giriş kapısının hemen sol yanında merdivenler bulunuyordu. Biz önce yukarı çıkmayı tercih ettik.

EKİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin