Ateş dizimde uyumuştu ve kafamdaki susmak bilmeyen düşüncelerle baş başa kalmıştım.
Ben ona 'Ahu'ya git' demiştim, o bana gelmişti. Bu yetmezmiş gibi söylediği sözlerle kafamı iyice karıştırmıştı. Bundan sonra ne olacağını bilmiyordum. Belki de Ahu ile yarım kalan hikâyesine devam ederdi. Sonuçta yaşanmışlıklar vardı. İki yıllık ilişkinin sonunda Ahu hiçbir şey demeden gitmiş, Ateş buna rağmen üç yıl boyunca hayatına kimseyi almadan onu beklemişti.
'Vazgeçtim senden.' demişti Ahu'ya. Bunu onun canını acıtmak için söylediğinin farkındaydım. Ateş gibi her şeye bu kadar bağlanan biri öyle kolay vazgeçemezdi.
Bir yandan da terk edilme sorunu vardı Ateş'in. Bu yüzden Ahu'yu affetmesi zor olacaktı. Ama sonuçta Ahu sözünü tutup dönmüştü. Önemli olan da bu değil miydi?
Masanın üzerinde duran telefonun ışığının yanmasıyla birlikte düşüncelerim dağıldı. Ateş'i uyandırmamaya özen göstererek masaya uzandım. Arayan kişiye baktığımda 'Kardeşim' yazdığını gördüm.
Bu saatte kardeşi niye arıyordu ki? Telefonu ben açsam yanlış anlama ihtimali çok fazlaydı. 'Gecenin bu vakti abimin yanında ne işin var?' diye sormaz mıydı?
Abin sarhoş bir halde kapıma dayandı. Ben de içeri aldım. Merak etme, şimdi dizimde uyuyor mu diyecektim?
Bunları düşünürken arama sona erdi. Ekranda beliren 27 cevapsız çağrı yazısını görünce açmadığıma pişman oldum. Acil bir durum olmalıydı.
Tekrar telefon çalmaya başlayınca bu defa bekletmeden açtım.
"Ateş?" diyen endişeli bir ses duydum fakat bu ses bir kıza ait değildi. Konuşan kişi Savaştı.
"Oğlum niye açmıyorsun? Kaç kez aradım. Saatlerdir sokaklarda geziyorum belki seni bulurum diye. Neredesin sen? Söyle hemen geleyim yanına. İyi misin? Ateş ses versene!"
Korkusu sesine yansıyordu. Saat 4.15'ti ve Ateş'e ulaşamamıştı. Korkmakta haklıydı tabii.
"Sakin ol Savaş, Ateş iyi."
"Pelin? Ateş yanında mı?" diye sordu şaşkınca.
"Evet."
"Bir gün kalp krizi geçireceğim bu çocuk yüzünden. İnsan bir arar, haber verir. Hadi aramıyorsun, bari ben aradığım zaman aç!" dedi sinirle.
Sakinleşmek için bir süre bekledikten sonra tekrar konuşmaya başladı. "Ne işi varmış sizin evde?"
"Bilmiyorum. İçmiş biraz, buraya geldiğinde sarhoştu."
"İçmiş mi? Ateş alkol kullanmaz ki. Ulan Ahu, mahvettin arkadaşımı. Neyse Pelin, ben geliyorum size doğru."
"Gelmene gerek yok. Şimdi uyuyor zaten."
Birkaç dakika konuşmanın ardından onu evine gitmesi için ikna edebilmiştim. Telefonu kapattığımda bakışlarımı Ateş'e çevirdim.
Çok güzel uyuyordu. Alnına düşen saçlarını elimle düzeltirken yüzünü inceledim. Kaşları hafif çatıktı, nefes alışverişi düzenliydi. Gözlerimi üzerinden çekip başımı geriye yasladım. Uykum gelmişti, gözkapaklarım ağır ağır kapanıyordu.
●●●
Didem'den
Alarmım çalmaya başladığı an gözlerimi açtım. Bir süre çalan melodiyi dinledikten sonra alarmı kapatıp yataktan fırladım.
Yaptığımız anlaşma yüzünden bir haftadır Pelin'e bağıramıyordum. Dün ona istediğimi yaptırdığım için anlaşma bitmişti. Gidip kulağının dibinde çığırmak için sabırsızlanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...