29. Bölüm : Çok...

8.3K 679 590
                                    

Bölüm şarkısı: Ed Sheeran~Perfect.

Keyifli okumalar...😊

×××

Karanlıkta oturmaya devam ettik. Aslında bir ışık kaynağı bulmam mantıklı olurdu ama Ateş 'gitme' demişti. Bir kelimesiyle beni olduğum yere çivilemişti sanki.

15 belki de 20 dakika öylece oturmuş olmalıydık. Sonunda elektrikler geldiğinde Ateş derin bir nefes aldı. Oturduğum yerden kalkmayı düşünürken hâlâ el ele olduğumuzu fark ettim. Yarım saate yakın süredir bırakmamıştı elimi.

Ateş'in adımı söylemesi düşüncelerimden sıyrılmamı sağladı. "Pelin." Başımı hafifçe çevirdiğimde gözlerini gözlerime dikti. "Teşekkür ederim." dedi sadece. Söylediği iki kelime bana dünyanın en anlamlı cümlesi gibi gelmişti o an.

Kendime gelmem birkaç saniye sürdü. "Korktuğun için yanında durdum, hepsi bu. Teşekküre gerek yok." dedikten sonra elimi hızlıca çekip ayağa kalktım.

Gözlerinde anlık bir hayal kırıklığı görür gibi oldum ama o kadar kısa sürdü ki emin olamadım. Ona sırtımı dönüp hızlı adımlarla salona girdim. Telefonumu masanın üzerinde unutmuştum. Alıp arka cebime tıktım ve hiçbir şey söylemeden kapıya yöneldim. Ayakkabılarımı hızlıca giymeye çalışırken Ateş belirdi kapıda.

"Görüşürüz. Tekrar teşekkür ederim, her şey için..." dediğinde yine yeşil gözlerini gözlerime dikmişti. Yüzümde saçma bir tebessüm asılı kaldı ve kendimi huzurlu hissettim. Ses tonundan göz rengine kadar her şeyi huzur veriyordu sanki.

'Yapma.' demek istedim. 'Bana öyle bakmayı kes.'

Gülümsemekle yetindim. "Görüşürüz." dedikten sonra merdivenlere yöneldim. Elimden geldiğince hızlı inip kendimi sokağa attım ve kafamdaki saçma düşünceler eşliğinde eve doğru yürümeye başladım.

●●●

Savaş'tan

Saat 23.30 olmuştu. Didem'i eve bırakmış bizim eve doğru gidiyordum. Önce birkaç parça kıyafet alacağım diyerek beni yine kandırmış, saatlerce alışveriş yapmıştı. Daha sonra bir paket çekirdek alıp denizin kenarında muhabbet etmiştik. Anılarımızdan bahsetmiştik. Gün geçtikçe onu daha iyi tanıyordum, daha çok bağlanıyordum...

Anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım ve asansörle yukarı çıktım. Daire kapısının önüne geldiğimde yiyeceğim fırçaya hazırlanıyordum. Geç geleceğimi haber vermemiş, hatta bir kez bile aramamıştım. Ateş ağzıma edecekti.

Korka korka kapıyı açtım. Ceketimi portmantoya asarken etrafa göz attım. Ateş kızgın suratıyla beni beklemiyordu. Üçlü koltukta oturmuş gülüyordu. Hayır hayır, buna gülmek denmezdi. Basbayağı sırıtıyordu.

Bu hiç hayra alamet değildi. 'İşte şimdi sıçtım.' diye düşündüm. Üzerime atlamazdı değil mi? Sonuçta kaç yıllık dostluğumuz vardı.

"Ateş?"

Başını bana çevirdi. "Savaş?"

Sesindeki sakinlik beni korkuttu. "Yüzüme çok vurma olur mu?"

"Ne?" dedi şaşkınlıkla.

"Saldırmayacak mısın?" diye sorduğumda gülmeye başladı.

"Oğlum salak mısın? Niye saldırayım sana?"

"Saat geç oldu. Sana bir haber bile vermedim."

"Geç mi oldu? Saat kaç ki?"

"23.45"

EKİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin