Saat sabah sekiz buçuk suları. Gece iki saat kadar uyuyabildim, belki üç. Yeni teorimizi anlatmak için bizimkilerin toplanmasını bekliyorum. Burası hazır olduğunda Aytaç'la görüntülü konuşma başlatacağız. O da Güliz'le Çağlar'ın gelmesini bekliyormuş, öyle yazdı az önce. Yani birkaç dakika sonra tüm ekip toplanmış olacak yeniden.
Belki bu defa, bizi ilerletecek bir detay yakalayabileceğiz. Ateş dün gece elimden bilgisayarını ve dosyaları aldı. Daha fazla çalışmamı istemiyordu çünkü uyumuyordum çalıştığım zaman. Sorun şu ki ben çalışmadığım zamanlarda da uyuyamıyordum ama yine de çabası çok tatlı olduğu için fazla ısrar edememiştim.
Sekiz beyin, bir beyinden fazla eder demişti beni yatağa sürüklerken. Oturup sekiz saat kafa yoracağına yarın sabahtan toplanır, üzerine bir saat konuşuruz birlikte. Farklı bakış açıları her zaman iyi geliyor sana, biliyorsun.
Gereksiz matematiği ve oran orantı hesabı üzerine bunun bir ortaokul problemi olmadığını söylemek istesem de susmuş, ayak uydurmuştum ona. Göğsüne yatmamı sağlamış, uykuya dalana kadar saçlarımla oynamıştı ve başarılı olmuştu bu yöntemi. Tek sıkıntı sonrasında benim seksen kez uyanmış olmamdı.
Martın sonlarına geliyor olmamıza rağmen hava hâlâ çok soğuktu ya da ben bu aralar ekstra fazla üşüyordum, emin değildim. Yine de gelirken atkımı ağzıma kadar kapatmam ve Ateş'in elini sıkıca tutmam gerekmişti. Üşüyen elimi kendi eliyle birlikte montunun cebine sokmuştu, öyle yürümüştük buraya kadar.
Masanın üzerinde oturuyordum şu an. Aslında ilk geldiğimizde sandalyedeydim ama bu şekilde saçlarına uzanmam zor olmuştu bu yüzden masaya yaslamıştım kalçamı sonra. Masadan sarkan bacaklarım bacaklarını kafesliyordu o sandalyede otururken. Saçları parmaklarımın arasındaydı. onları bozup bozup düzeltiyor bunu yaparken de kendi kendime gülüyordum dakikalardır.
Ruh sağlığım yerinde değildi ama şu pozisyondayken gerçekten hiç umurumda değildi.
Başını kaldırıp gülüşüme bakmayı denedi. Saçlarının ön kısmını çekerek kafasını sabit tutması için onu sözsüz bir şekilde uyardım. Küçük bir kahkaha döküldü dudaklarından. "Dün gecenin geri ödemesi mi bu?" diye sordu. Uyumamı sağlamıştı, bu şekilde geri ödeyemezdim borcunu. O da benimle aynı fikirde olmalıydı ki, "Bu şekilde hesap kapanmaz." dedi. "Ben faizli bir bankayımdır."
"Çek yazayım?" dediğim an saçlarını çekişim bile gözlerini bana çevirmesine engel olamadı. "İstediğinde kullanırsın." dedim geri adım atmadan. Gülümsedi, hayır, sırıttı. Dudakları iki yana tehlikeli bir biçimde kıvrıldı ve bu benim oldukça hoşuma gitti belli etmemeye çalışsam da.
"Öyle bakarsan bankayı üzerine bile yaparım." dedi ve gülüşü yüzüme bulaştı.
O hayatımda olmasaydı kafamı nasıl dağıtırdım, sıkıntılarımı nasıl unuturdum, tüm bunların üstesinden nasıl gelirdim bilmiyordum. Benim için bir ilaçtan daha öteydi. Dünyamı güzelleştiriyordu. Evde birlikteydik, işe birlikte geliyorduk, yan yana çalışıyorduk. Yirmi dört saat onunlaydım ve bir saniyesinde bile bıkmıyordum.
"Gözlerin yine aynı." dedi gülüşünün izi silinirken. "Yine doğru düzgün uyumamışsın."
Gözlerimi kaçırdım bu mevzuyu konuşmamızı istemeyerek. Uyku düzeni denilen şeyin bir gramını taşımıyordum aylardır. Bana çok kızıyordu, çok çabalıyordu ama olmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...