Eda'nın yanından ayrılıp kafamdaki düşüncelerle birlikte koridora çıktım. Maktul ölmeden önce kan kusmuş olmalıydı ama elbisesinde kan izi yoktu. Üzerindeki kıyafetleri ona katil mi giydirmişti?
Fakat elbise tam da Açelya'nın bedenine göreydi. Yani katil bir süre boyunca Açelya'yı gözlemlemiş olabilir miydi?
Koridorun sonundaki koltuklardan birine oturmuş olan Didem, bir saniyeliğine başını not defterinden kaldırınca göz göze geldik. Oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi. "Derya ile konuştum." dedi elindeki defteri sallayarak.
"Açelya 20 yaşındaymış ve yalnız yaşıyormuş. Bildiği kadarıyla erkek arkadaşı yokmuş. Hatta hiç arkadaşı yokmuş. Küçüklüğünden beri fazlasıyla içine kapanıkmış. En fazla üç günde bir mutlaka yeğenini görmeye gelirmiş. Süreyi uzatınca Derya meraklanmış ve ne kadar çabalasa da hiçbir şekilde Açelya'yla iletişime geçememiş. Evine bile gitmiş ama kapıda kalmış."
"Sayılarla ilgili bir şey sordun mu?"
Onaylarcasına başını salladı. "Bu sayıların ona hiçbir şey ifade etmediğini söyledi."
"Kız okuyor muymuş?" diye sordum.
"Hayır, çalışıyormuş. Bir markette kasiyermiş. Ha bir de, ablası bir bardan bahsetti. Sık sık gittiği bir yermiş sanırım."
Anlatacakları bittiğinde ben de Eda'dan öğrendiğim bilgileri onunla paylaştım. Konuşmamız sona erdiğinde Didem'in arabasıyla ofise döndük.
Masanın üzerinde dört tane boş kahve fincanı duruyordu. Ateş ve Savaş bayağı yoğun çalışmış olmalılardı.
Önce biz karakolda neler olduğunu anlattık. Daha sonra Savaş söze girdi.
"Şu lanet sayılarla ilgili kesin bir yargıya varamadık."
"2242347-29346."
Gözlerini masadan ayırmadan her bir rakamı tek tek söylemişti Ateş.
"İki taraftaki sayıların da toplamı 24'e eşit. Bunun bir ilgisi olup olmadığını çok düşündük fakat 24 sayısına mantıklı bir açıklama bulamadık." diye devam etti Savaş.
"Bunu bir çıkarma işlemi olarak kabul edersek sonuç 2213001 çıkıyor ve buradan da bir yere varamıyoruz."
Ateş cümlesini bitirdiğinde yazı tahtasına dönüp rakamlara bir kez daha baktım. 24 sonucu mantıklıydı ama bu neyi ifade ederdi ki?
"Bir şey daha var. Açelya'nın telefonunda bir alarm kurulu." dedi Ateş bakışlarını bana çevirerek.
"Kasiyermiş ve yalnız yaşıyormuş. Sabahları kalkmak için kurmuştur." dedi Didem.
"Alarm yarına kurulu. Saat 08.00'e."
"Bunu katilin yaptığını mı düşünüyorsunuz?"
Beni Savaş cevapladı. "Olabilir."
"Savaş ve Didem, siz Açelya'nın çalıştığı markete gidin. Biz de şu bara bir bakalım."
Herkes başıyla onayladıktan sonra Didem ve Savaş ofisten ayrıldı.
"Biz de eve gidelim." dedim Ateş'e dönerek.
"Niye?"
"Çünkü oraya polis kimliğiyle gitmeyi düşünmüyorum. Müşteri olarak daha çok bilgi toplarız."
Sıkıntılı bir nefes verdi. "Haklısın. Gidelim o zaman."
●●●
Bizim eve vardığımızda Ateş salonda beklerken ben doğrudan Didem'in giyinme odasına gittim. Bundan nefret etsem de dikkat çekici olmak zorundaydım. Elbiseler ve etekler bana göre olmadığından şortlara yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...