"O zaman gösteri başlasın."
İstisnasız her kafa bize dönüyordu. Bu gerçekten çok rahatsız ediciydi fakat görevdi işte, katlanmak zorundaydık.
Bakışlarım bizimkileri aradı. Eğer buradaysalar olay çıkarmaları an meselesiydi. "Neredeler?" diye sordu Didem fısıldayarak.
Elimdeki portföy çantayı sıkıca kavradım. İçinde silahım duruyordu. Demek ki dış görünüşe aldanmayın diye boşuna demiyorlardı. "Bilmiyorum. Belli ki burada değiller. Kulise bakalım."
İnsanların arasından gülümseyerek geçip kulise giden koridora ulaştık. Sürekli takip ediliyormuş gibi bir hisse kapıldığım için etrafımı kontrol edip duruyordum. Açıkçası Didem'den sorumlu hissediyordum ve eğer başına ufacık bir şey gelirse kendimi asla affetmezdim.
Kulisin kapısını açıp içeri girdiğimizde bizimkilerin kafaları aynı anda kapıya çevrildi.
"Öncelikle Bismillahirrahmanirrahim." dedi Selim gözlerini faltaşı gibi açarak.
"Hass..." diye başlayan Savaş kendini durdurmayı başardı. Didem'e öyle bir bakıyordu ki ben ömrümde bu bakışın eşi benzerini görmemiştim.
Erken konuştuğumu ancak Ateş'le göz göze geldiğimde fark ettim. Savaş, Didem'e nasıl bakıyorsa Ateş de bana öyle bakıyordu.
"Ateş ediyorsunuz my girls." Selim sırıtırken Ateş ve Savaş'tan hâlâ ses yoktu. Bizi süzmekle meşguldüler.
"Pelin, bunlar dondu galiba." Didem elini onlara doğru sallamaya başladı. "Dünyadan bizimkilere, dünyadan bizimkilere. Sesimi duyabiliyor musunuz? Ufo görmüş masum köylü gibi bize bakmayı bırakacak mısınız?"
"Daha çok avının üzerine atlamaya hazırlanan aslan edasıyla bakıyorlar sanki." dedi Selim içten içe kıs kıs gülerken.
Bizimkiler hâlâ gözlerini bile kırpmamışlardı. Savaş Didem'e bakmaya devam ederken Ateş başını yere çevirip yutkundu. Tekrar gözlerini gözlerime çıkardığında haline gülmekle meşguldüm.
Adamların dengelerini bozmuştuk.
"Neyle sınanıyoruz ulan biz?"
"Beyler, aklınıza mukayyet olun diyeceğim ama aklınızı kaçırmışa benziyorsunuz." Camdan sarkarak mahallede çıkan olayları izleyen teyzeler gibiydi Selim.
"Gülme. Zor zaten." Zor olan ne, diye sorup Ateş'le dalga geçerdim eğer yalnız kalmış olsaydık.
"Zor kardeşim."
"Maşallah bacılarıma." dedi kenarda oturan Güllü. Onların burada olduğunun farkına bile varmamıştım. Üçü de alttan alttan gülüşleriyle bizi izliyorlardı.
Selim arkasında oturan kadınları işaret etti. "Ben onlarla kalırım burada. Siz bir dışarı çıkın, konuşun. Yoksa kendinize gelemeyeceksiniz kankalarım."
"Evet." dedi Savaş. "Evet evet. Biz konuşalım. Didem, konuşalım biz."
"Biz de konuşalım, değil mi Pelin?"
"İyi madem, konuşalım."
Hızlı hızlı adımlarıyla yanıma geldi. Elini elime kenetledi, üç saniyeden kısa bir sürede koridora çıkıp başka bir odaya girdik.
Bir masa, iki sandalye ve üç koltuk dışında başka bir eşya yoktu odada. Duvarlar griydi, tavandan sarkan avize fazla gösterişliydi ve Ateş'in üzerimdeki gözleri fazla yeşildi.
"Ne konuşacağız?" dedim gülerek. Onu bu halde görmek beni çok keyiflendirmişti.
"Gülmesene." dediğinde inatla daha çok güldüm. Kaşınıyordum sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...