58. Bölüm : Gökyüzü Herkesindir

7.2K 594 1.4K
                                    

Telefonumun sesi odayı doldurduğunda henüz yeni uykuya dalmıştım. Panikle yatağımdan fırlayıp komodinin üzerindeki telefona uzandım. Hava yeni yeni aydınlanmaya başlamıştı ve bu saatte beni hayırlı bir haber için aramazlardı.

Ekrandaki Hulusi Amir yazısını gördüğümde korkum ikiye katlandı. Telefonu bekletmeden açtıktan sonra "Efendim Amir'im." dedim hızlıca.

"Pelin, çok acil..."

Sanki uzun bir koşuya çıkmış gibi soluk soluğaydı sesi. Her zaman kontrollü olan Amir'imin ilk kez böyle telaşlı olduğuna şahit oluyordum. "Amir'im ne oldu?"

"Sinanlar... Sinan, Emre, Cenk." Sesi mi titriyordu yoksa ben mi yanlış duyuyordum? Acaba kâbusta mıydım ben?

"Ne olmuş onlara?" diye sordum. Artık benim de sesim titriyordu.

Derin bir nefes aldığını duydum. "Çok önemli bir görevdelerdi. En son Sinan çatışmaya girdiklerini ve karşı tarafın çok kalabalık olduğunu söyledi. Sonrasında iletişimimiz kesildi." dedi. Elim benden bağımsız bir şekilde boynumdaki yerini almıştı. Hulusi Amir kelimelerini arka arkaya sıraladıkça kalbim sıkışıyordu.

"Onların başı dertte. Duyuyor musun beni? Ben de yoldayım şimdi. Senin de acilen ekibini toplaman gerekiyor. Destek ekip olarak son sinyal alınan bölgeye yola çıkmanızı istiyorum. Mesaj olarak atacağım."

"Emredersiniz." dedim ve telefon kapanır kapatmaz Savaş'ın numarasını tuşladım. Ateş'in telefonu hâlâ yoktu. Onlara ulaşabileceğim tek numara Savaş'ınkiydi.

"Pelin?" Sesi korku doluydu. "Birine bir şey mi oldu? Kime ne oldu?"

"Savaş, beş dakikaya kapının önüne inin. Sizi almaya geleceğiz." dedim ve başka bir soru sormasına fırsat bırakmadan aramayı sonlandırıp Didem'in odasına koştum. Onu uyandırıp durumu kısaca izah ettikten sonra Selim'i arayıp benzer bir konuşmayı onunla da yaptım.

Hayatımda ilk defa Didem'in bu kadar hızlı hazırlandığına şahit oldum keza benim de öyle. Dakikalar sonra Didem'in arabasıyla Savaş'ların apartmanının önündeydik.

Üç saniye gibi bir sürenin sonunda apartman kapısı açıldı ve bizimkiler kendilerini arka koltuğa attıktan hemen sonra Didem gazı kökledi. Çelik yelekleri ve yedek şarjörleri almak için ofise gidiyorduk, Selim'le de orada buluşacaktık. Onun evi yolumuzun üzerinde değildi bu yüzden zaman kaybetmemek için böyle bir yöntem seçmiştik.

Yol boyunca bana sorulan bütün soruları cevapsız bıraktım. Aklım çok başka yerlerdeydi. Gözyaşlarım boğazıma diziliyordu, onların başına bir şey gelme ihtimalini düşündükçe çıldıracak kıvama geliyordum.

Ofiste işimize yarayabilecek ne var ne yoksa hepsini bir sırt çantasının içine atıp tekrar arabaya bindik. Çanta Savaş'ın kucağında duruyordu. Didem şoför koltuğunda ben de yolcu koltuğundaydım. Sokağın başından koşarak arabaya gelmekte olan Selim de arka koltuktaki yerini alınca kadro tamamlanmış oldu ve Hulusi Amir'in gönderdiği adrese doğru yola koyulmaya başladık.

Çok uzaktı. Neredeyse şehrin dışına çıkacaktık. Sinan Başkomiser'den en son sinyal alınan adres geniş bir ormanlık arazinin kenarındaki yoldu. Oraya gitsek bile onları nasıl bulacağımızı bilmiyordum.

"Emre, Cenk ve Sinan Başkomiser bir çatışmanın ortasında kalmışlar. Destek ekip olarak görevlendirildik. Neden biz, bilmiyorum. Karşı taraf kaç kişi, bilmiyorum. Yaralımız var mı, bunu da bilmiyorum. Hiçbir detayı bilmiyorum."

"Daha hava yeni aydınlanıyor." dedi Savaş. "Bu saatte buradan kilometrelerce uzakta bir yerde bir çatışma olması normal mi? Çok önemli işler dönüyormuş gibi hissediyorum."

EKİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin