Bölüm şarkıları:
*Gripin~Nasılım biliyor musun?
*Eyvah Eyvah film müziği~Karaçalı
(Bölüm modumuzu kimse sorgulamasın. 😝)
Şimdi derin bir nefes alın. Bir tane daha...
Hazırsanız başlıyoruz.
×××
Pelin'den:
Bazı anlar vardır, tarifi yoktur.
Bazı görüntüler vardır, üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin hafızadan silinmez.
Bazı olaylar unutulur ama o anda hissedilen duygular unutulmaz.
Tam da hastanenin bahçesinden çıkmak üzereyken yaşadığım an bunlardan biriydi.
Belki de en beteriydi.
Sırtına aldığı kardeşini topallaya topallaya hastaneye taşımaya çalışan Ateş, kalan son gayret kırıntısıyla bahçeye girdi.
Ben ona doğru koşmaktayken arkamdan da sedye taşıyan sağlık görevlileri geliyordu.
Ateş adımlarını hızlandırmayı denediyse de öksürmeye başladı ve olduğu yerde durdu. Ellerini Savaş'ın bacaklarına sımsıkı sarmıştı. Savaş'ın kolları, Ateş'in omuzlarından aşağı sarkıyordu ve başı da omzunun üzerindeydi.
Ateş kambur duruyordu. Sanki Savaş'ı değil de dünyadaki bütün acıları alıp sırtına yüklemişti. Toprak sebebiyle kirlenen yanaklarından arka arkaya yaşlar süzlüyor ve yüzünde beyaz çizgiler oluşturuyordu.
Kan içindeydi elleri, üzerinde hırkası da yoktu. Bu sebeple çelik yeleğinin karın kısmına iki kurşun saplandığını görebiliyordum. Dişlerimi sıkıp sağlık görevlilerinin Savaş'ı sedyeye yatırmalarını izledim.
"Sol..." Sesi titredi. "Sol bacağının arkası... Kurşun yarası." Sağlık görevlilerinden biri başını hızlıca sallayarak sedyeyi hastaneye doğru ittirmeye başladı.
Etraftaki koşuşturmacının arasında Ateş dizlerinin üzerine çöküp ellerinin arasına aldı başını. Omzundaki yaradan kan sızıyordu.
Yaralı omzuyla koskoca Savaş'ı o kadar mesafeden buraya nasıl taşıyabilmişti?
Bir sağlık görevlisi Ateş'in sağlam olan omzuna dokunup bir şeyler söyledi ama o duymuyordu, gözlerini acilin kapısına dikmiş öylece bakıyordu.
Ben de onun gibi dizlerimin üzerine çöküp tam karşısında durdum. Ağlamamak için ekstra bir çaba sarf etmem gerekti. Yutkunmaya çalıştım, sesimin güçsüz çıkmasını engellemeliydim.
Ama ne söyleyecektim ki? Bu durumda ne söylenebilirdi?
Başını bana çevirmeden yumruk yaptığım elimi tuttu. Parmaklarımı açtı ve avucumun içine bir şey bıraktı. Tekrar avucumu kapattığında hâlâ gözlerimiz buluşmamıştı.
Sıktığım yumruğumun içinde Cenk'in Ateş'e verdiği USB duruyordu.
"Aldık."
Bilgileri almışlardı. Şu an ona sarılmam lazımdı, bütün ekipçe bu başarılarını kutlamamız gerekiyordu. Fakat onun başı öne eğikti, bense hiçbir tepki veremiyordum.
"Çok kan kaybetti." Dolu dolu olan gözlerini benimkilere diktiğinde bu bakışı aklımın derinliklerinde bir yere kazındı. Kalbime tarifsiz bir sancı girdi. Keşke gözlerini benden kaçırmaya devam etseydi, keşke onu bu halde görmeseydim. "Benim kardeşim çok kan kaybetti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...