Didem'den
Evden çıkarken Pelin'e yakalandığım için biraz geç kalmıştım. Daha fazla zaman kaybetmeden arabama bindim ve Savaş'ın attığı konuma baktım. Trafik yüzüme gülerse yirmi dakikaya orada olurdum.
Dün gece uyumak üzereyken Savaş'tan bir mesaj almıştım. Kahvaltıya çağırıyordu beni. Yemeğe hayır denmezdi değil mi?
Arabamı uygun bir yere park edip yan koltuktan kol çantamı aldım. Aşağı inip lokantaya doğru ilerledim. Manzarası harikaydı!
İçeri girdiğimde yine herkes dönüp bana baktı. Artık alışmıştım, güzel olmak zor işti. Hayır hayır, ego yapmıyorum gerçekten çok zor bir iş. Tonlarca bakım malzemesi, her gün yapılan maskeler, saatlerce dolabın önünde dikilerek kombin oluşturmaya çalışmak... Bunlar hiç de kolay değil.
Savaş cam kenarındaki bir masada oturuyordu. Üzerine beyaz bir tişört ve siyah bir deri ceket geçirmiş, altına ise siyah bir pantolon giymişti. Onunla ilk tanıştığımız gün geldi aklıma. Yine aynı kıyafetleri giymişti. Resmen dejavu yaşıyordum. Kasıtlı mı yapmıştı acaba?
Bir elini koyu renk saçlarına daldırıp bana gülümsedi. Ayaklarım mı titriyordu? Yok canım saçmalamayın.
İlerleyip karşısına oturdum. Masada menü yoktu. Anladığım kadarıyla siparişleri vermişti.
"Hoş geldin." dedi gözlerini gözlerime dikerek.
"Hoş buldum."
Beyaz tişörtü esmer tenine çok yakışmıştı. Az önce dağıttığı saçlarının bir kısmı da yüzüne düşmüştü.
Tövbe ya, çocuğu mu süzüyordum ben?
Her ne olursa olsun, gayet yakışıklı olduğu gerçeğini inkâr edemezdim.
Aman banane ki canım? Allah sahibine bağışlasın.
Savaş güldüğünde kendime gelebildim. İki saattir öküzün trene baktığı gibi bakıyordum çocuğa, tabi gülecekti.
Kahvaltılıklarımız garson tarafından masaya bırakıldığında Savaş bir şey demek üzere ağzını açtı fakat sonra vazgeçip kapattı.
"Ne söyleyeceksen söyle ya. Çatladım burada."
Gülümsedi. Bayağı güzel gülümsedi.
"Ben şey diyecektim. Ama sonra şey oldu... O yüzden bir şey demeyeceğim."
Ay çarpıldı herhalde. Niye doğru düzgün cümle kuramıyor ki?
"Meraktan ölmemi mi istiyorsun?"
"Allah korusun Didem. Niye öyle konuşuyorsun şimdi?" dedi sinirle.
Kesin ters tarafından kalkmıştı. Garip davranıyordu.
"Sen iyi misin?" diye sordum haline gülerken.
"Aslında ben konuşmak için çağırdım seni ama bir türlü lafa giremiyorum."
Hayırdır İnşallah diye geçirdim içimden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
AksiBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...