Sevgili okurum, bu da benim gökyüzü mektubum.
13 Temmuz 2019'dan beri buradayım. Bu dört buçuk yıl demek. On beş yaşındaydım ilk satırlarda. İlk heyecanlarım, oy ve yorum bekleyişlerim, elli kişi bölüme tıkladığında kendi kendime deli gibi sevinmelerim hâlâ dün gibi aklımda.
Ben küçükken annem Criminal Minds izlerdi geceleri, babam bir Sherlock hayranıydı. Böyle bir evde büyüdüğümden olsa gerek dedektif dizileri seyretmekten ve polisiye kitaplar okumaktan hep keyif almıştım.
İzlediğim, okuduğum cinayetlerin bazı detaylarını değiştirerek gidişatlarını benim belirlediğim senaryolar yazardım kafamın içinde. Bir oyundu bu. Zamanla yeşil kapaklı bir deftere döktüm aklımdakileri.
Bir gün biri çıktı karşıma, bir kalem tutuşturdu elime. Önüme bir yol açtı, dedi ki yürü. O gün bugündür bir saniye bile ayrılmadı yanımdan. Geceleri benim için uykusuz kaldı, hevesle anlattığım fikirlerimi hep aynı heyecanla bıkmadan dinledi, ilham perim oldu. Bir şey içinize sinmediğinde birisinin gelip sihirli bir dokunuş yapmasını beklersiniz ya, o sihirli dokunuşların tümü onun parmak uçlarından döküldü. Gözlerinin parlaklığı aydınlattı bu yolun büyük bir kısmını. İlk teşekkürüm ona. Baş edemeyeceğimi düşündüğüm anlarda bile bana olan güvenin için teşekkür ederim. Ben evimin en büyük çocuğuyum ama sen benim ablamsın rubamsalepe
Karakterlerim arasındaki arkadaşlıkları yazmak her zaman en keyif aldığım ve en önem verdiğim şeylerden biri olmuştur. Şanslıyım ki onların arasındaki bağı aratmayacak bağlar kurduğum insanlar var hayatımda.
Canımın içi Rabia, bir şeyler yazıyor olduğumu sana söylediğim gün ne kadar şaşırdığını hep gülerek hatırlıyorum. Sıra arkadaşım, sırdaşımdın. Benim için güven demektin ve bir anda söyleyivermiştim. Sen de en arka sıraya koşup gün boyunca okuyarak yayında olan tüm bölümleri bitirmiştin. Okulun bahçesini gezerken yeni bölümler hakkında fikir yürütmelerin, sana bazen küçük şeyleri anlattığımda bile heyecanla verdiğin tepkiler beni daha fazla yazmaya itti. Gücümü toparlamak için sırtımı sana yasladığım çok fazla an var. Desteğin için teşekkür ederim.
Kız kardeşim Sıla, hep daha ilerisini düşünmemi sağladın. Beni ilk gördüğünde "Ne kadar mutsuz biri." diye aklından geçirmişsin ve o zamandan beri yüzümü güldürmeye çalışıyorsun. Düştüğümde bana uzanan ilk el hep sana aitti çünkü hep hissettin. Gecenin dördünde bana zorla kurdurduğun hayaller beni ayakta tuttu. Attığın ses kayıtlarını her dinleyişimde evime dönmüş gibi oluyorum. Sanki seni yeterince sevmiyormuşum gibi bir de daha fazla okunabilmemiz için aklına gelen her yoldan çabalıyorsun. Bitmeyen enerjine hayranım. İnformal menajerim, editörüm, her şeyimsin. Çok teşekkür ederim.
Ve benim değerli okurlarım, en çok da size birikmiş teşekkürüm var.
İlk aldığım yorumların ve bugünün bende hissettirdikleri arasında hiçbir fark yok. Hep aynı duygusal yoğunluk, hep aynı heyecan. Burasının en sevdiğim kısmı sizinle iletişim kurabiliyor oluşumuzdu. Yazmak benim için sığınak ve Ekip her zaman ev demekti. Aynı evi paylaşan arkadaşlar gibiyiz sizinle, buna bayılıyorum.
Kafanızı dağıtmak için açıp okuduğunuz, hayatınıza kısa bir mola verip cümlelerine sarıldığınız biri olmak benim için çok kıymetli çünkü ben kaç kez elinizi omzumda hissettim bilmiyorum. Öyle anlarda öyle mesajlar aldım ki sizden bazen bilmeden gözyaşlarıma eşlik ettiniz, bazen hiç gülümseyemeyeceğimi sandığım kadar kötü geçen günlerimi güzelleştirdiniz.
Hissettiniz, bu en önemlisiydi. Yazdıklarımı, söyleyemediklerimi, karakterlerimi, acıları ve sevgiyi, akla gelebilecek tüm duyguları. Çok fazla şey paylaştık, çok zaman geçirdik. Burası benim gençliğimin günlüğü ve siz en değerli hazinemsiniz. Ne kadar teşekkür etsem az. Sizi çok seviyorum, komacan. İyi ki birlikte yürüdük bu uzun yolu.
Sürekli söylüyorum, yazmak benim kaçışımdı. İnzivaya çekilip nefes bile almadan gömüldüğüm zamanlar oldu satırların arasına. Bir kurtuluştu bu kafamın gürültüsünden. Ne zaman bir şeyler yolunda gitmese koşup karakterlerime sarıldım. Kitapların insanlara iyi geldiğini biliyordum ama bir kitap yazmanın insana ne kadar iyi gelebileceğini ben Ekip'le öğrendim. Her daim benim göz bebeğim olarak kalacak en çok da bu yüzden.
Bir evden taşınsanız bile yeniden o evin olduğu sokağın köşesini döndüğünüzde geçmiş önünüze serilir, anılar eskir ama silinmez, gülümsersiniz. İşte Ekip o ev, sayfaları sararmış o defter, yıllarca dinlemeseniz de yeniden duyduğunuzda hâlâ ezberinizde olan o şarkı gibi olsun isterim. Bir sığınağın tanımı budur.
İzlediğim dizinin finalini vermek, okuduğum bir kitabı bitirmek bile zordur. Final, son, veda... Hepsi yasaklı kelimelerdir benim için. Mental olarak ciddi bir şekilde çökerim ve bir türlü getiremem o sonları. Bugün ilk defa bir şeyin finalini verdim. Gurur duyuyorum bununla.
On beşimde ani bir cesaretle adım atmasaydım 87 bölümlük koca bir kurgu bırakamayacaktım geride. Bu benim binlerce kişilik bir ekibe ulaşmamı sağladı. O kıza da büyük bir teşekkür borçluyum, yalnız hissettiği bir anda ne olacaksa olsun diyerek burada yazmaya başladığı için.
Ben kalemime tutunmaya devam edeceğim. Yazılması gereken çok cümle, anlatılması gereken çok hikâye var. Umarım başka bir satırda tekrar karşılaşırız.
Bugün bir kitabın sonundayız ama her yeni gün, yeni bir sayfa demek. Bir şeyler karalamaktan hiçbir zaman korkmayın. Yeni maceralara atılın, yapamam sandıklarınızı deneyin çünkü hangi yolun karşınıza ne çıkaracağını o yolu yürümeden bilemezsiniz.
Son olarak, yaralarınızı sevin.
İyileşmeseler de sevin.Her izin bir hikâyesi vardır.
İzler ve iz bırakanlar unutulmaz.Ben buraya bir iz bıraktım.
Bizi hiç unutma diye.Sevgilerimle,
17 Aralık 2023
-Azra İzgüner
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...