Bölüm şarkısı: Model~Sarı Kurdeleler
×××
Saat tahminimce dörde geliyor. Başıma gelen her olayı bir şekilde atlattım ama bu seferki farklı, hissediyorum. Bir arabanın içindeyim, gözlerim bağlı. Bu defa ölüme gidiyorum.
Uygar birini öldürmemi istedi. Beni ona götürüyor. Kim olduğunu bilmiyorum ama yapamam. Bu işten kurtulmam da mümkün değil, çünkü Uygar yanımdan ayrılmayacak. Benden o kadar şüpheleniyor ki yolu görmeme bile izin vermedi. Yarım saate yakın süredir yolculuk yapıyoruz ve görebildiğim tek şey karanlık.
Arabaya binmeden önce kulağımdaki cihazı çıkarıp kırdım. Çünkü Uygar gözlerimi bağlarken onu görebilirdi. Ayrıca bana artık hiç güvenmiyorlardı, oraya vardığımızda üzerimi arayacaklarından emindim.
Son kez veda etmek isterdim bana değer veren insanlara. Didem'e bir hoşçakal demeyi çok isterdim mesela. Her anımda yanımda olan, yıllarımı aynı evde geçirdiğim can dostuma bir veda bile edemeden gidiyorum. Kulağımı tırmalayan o bağırışlarını bir daha duyamayacağım belki de.
Savaş ile son kez konuşmak isterdim. Aramızdaki en aklı başında insan o. Benden sonra bizimkileri toparlama görevi ona düşecek. Didem'in yıkılışını izlemek zorunda kalacak, Ateş'e kendisini suçlamaması gerektiğini o söyleyecek. İşi gerçekten zor doğrusu.
Ateş... Öldüğümde bütün suçu kendisine yükleyecek. Önce annesini daha sonra Ahu'yu kaybetti, birini daha kaybetmek ağır gelecek ona. Çok üzülecek, onu üzmek istemezdim. Hep yaptığı gibi yeşil gözlerini gözlerime dikip son kez bir şeyler söylemesini isterdim bana. Ne söylediği önemli değildi, konuşsa yeterdi.
Abim, babam... Onların da yarası büyük olacak elbet. Babam bir evlat acısı daha yaşayacak, abim bir kardeşini daha kaybedecek. Fakat cenazemde çok güçlü duracaklar, onları teselli etmeye gelenleri gururlanarak 'vatan sağolsun' diye cevapladıklarını hayal edebiliyorum.
En ufak ihtiyacıma koşan Emre, zor anlarımda bile beni güldürebilen Cenk, destekleriyle ayakta kalabildiğim Sinan Komiser ve Hulusi Amir...
Arkamda bırakacağım çok insan var. Yaşanacak daha çok şey vardı belki de, ama ben sona yaklaştığımı hissediyorum. En azından bir görev uğruna öleceğim. Bundan daha iyi bir ölüm olabilir mi?
Araba durduğunda Uygar gözümdeki bandı çıkardı. Ağladığımı ıslanan banda baktığım zaman fark ettim. İnmeden önce son kez aynadan kendime baktım. Kan çanağına dönmüş gözlerim, kızarmış burnumla bir enkazdan farksızdım.
Uygar tarafından sürüklenerek arabadan indirildim. Hava daha aydınlanmamıştı. Koluma girip beni sürüklemeye devam ederken kulağıma eğilip konuşmaya başladı. "İçeridekini öldürmezsen öleceğini biliyorsun değil mi?" diye sordu.
Cevap veremeyecek kadar bitmiş bir haldeydim. Her şartta öleceğimin farkındaydım. Hatta çok zor durumda kalırsam elime verilen tabancayı bizzat ben kafama dayayacaktım. Bana ne yapacakları hiç belli olmazdı, gururlu bir şekilde ölmeyi tercih ederdim.
Ahşap eve girdiğimizde üzerimi aradılar. Bir şey çıkmayınca merdivenlere yöneldik. Hava resmen kasvet kokuyordu. Ölümün ağırlığı çökmüştü üzerime.
Uygar sırtımdan ittirerek kapalı bir kapının önünde durdurdu beni. Ciğerlerimi yakan havayı içime çekip kapının kulbuna uzandım.
İçeriye adımımı attığım an gördüğüm manzara ile ayakta durmakta zorlandım. Bunların hepsinin bir rüya olmasını diledim, emin olmak için defalarca gözlerimi kırpıştırdım ama her şey gerçekti. İçimdeki acıdan da anlayabiliyordum bunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...