Bana ayrılan odada yatağın üzerinde oturuyordum. Önümde bir bilgisayar, yanımda ise ekibe planı anlatırken kullanacağım haritalar vardı. Ekibimi günler sonra görecek olmanın heyecanıyla görüntülü aramayı başlattım.
Önce Ateş'in yüzünü gördüm ekranda. Bu bile gözlerimin dolmasına yetmişti, gerçi o da benden farklı sayılmazdı. Tek kelime dahi etmeden birbirimizi izledik bir süre. Sonunda ilk konuşan o oldu.
"Dudağına ne oldu?"
Elimi dudağıma götürdüğümde kabuk tutmuş yaranın üzerine dokundum. O kadar çok yaram vardı ki bunu unutmuştum çoktan.
"Önemli değil, boşver."
"Neyini boşvereyim Pelin? Bok vardı da indim o otobüsten. Kafama sıçayım! Yine benim yüzümden başına gelmeyen kalmadı."
Dudağımdaki yaraya bu kadar sinirlenen Ateş, vücudumdakileri görse ne yapardı acaba?
"Salak salak konuşma, ne alâkası var seninle?" dedim onun sinirinin etkisiyle ben de biraz sesimi yükselterek. "Yanımda sen olsan farklı mı olacaktı sanki? Niye her yükün altına girmeye çalışıyorsun?"
"Seni seviyorum çünkü!"
"İyi halt ediyorsun!"
"Çok seviyorum, oldu mu? Sana bir şey olmasın istiyorum, hep yanında olayım istiyorum. Olmuyor anasını satayım! Şu haline bak! Ne seni koruyabiliyorum, ne de yanında olabiliyorum. Hiçbir halt yapamıyorum!"
"Bok yapamıyorsun! Ayrıca bana diyeceğine kendi haline bak. Benden daha kötü durumdasın şu an."
"Öldüm lan ben! Günlerce senden tek bir haber alamadım, öldüm. Sesini duyamadım, öldüm. Sen yoksun, ben öldüm kızım! Ne halde olmamı bekliyorsun ki?"
Gözyaşlarım boğazıma diziliyordu. Birbirinden uzakta birlikte yanan iki ruhtuk biz, kül oluyorduk birbirimize baktıkça. Ama bir yandan da buna ihtiyacımız vardı.
"Ben ölmüyor muyum Ateş?" dediğimde sesim titremişti. "Bu defa yalan söylemeyeceğim, iyi falan değilim. Psikolojimin ağzına sıçtılar! Üstüne bir de günler sonra birbirimizi görmüşken bağrışıp duruyoruz!"
"Niye bağırıyoruz ben de anlamadım!" dedi bağırarak. "Öfke kontrolüm yok ki benim. Gerçi olmayan tek şey o da değil. Sen yoksun; aklım yok, kalbim yok, ruhum yok. Yarım yamalak kaldım ben ortada!"
Susup derin bir nefes aldı. Ben de ağlamamak için kendimi sıkıyordum bu sırada. "Pelin," diye devam etti daha sakin bir sesle. "Gelsene, tamamlanayım. Yemin ederim her şey çok zor. Kaldıramıyorum artık."
Yemyeşil gözlerine bakıp iç çektim. Gözaltları mosmordu, kim bilir en son ne zaman uyumuştu. "Bitecek." dedim. "Bu gece bitireceğiz. Sonra yanından ayrılmam, söz."
"Ayrılma lan. Sen yoksun, yaşadığımı hissetmiyorum ben. Yanımda ol ki nefes alayım."
Dolan gözlerimi silip ciğerlerimi havayla doldurdum. Konuyu değiştirmezsem ekranın karşısında hüngür hüngür ağlamaya başlayacaktım ve Ateş buna müdahale edemediği için daha çok üzülecekti. "Didem ve Savaş nerede?" diye sordum.
"Ha, onlara haber vermeyi unuttum. Bir saniye." Başını kapıya doğru çevirip 'Savaş' diye bağırdı.
"Ne?" diye bir ses geldi içeriden.
"Buraya gelsenize."
"Oğlum intihar falan edeceksen uğraştırma beni. Sana dil dökeceğim, yapma diye yalvaracağım, Pelin dönecek diyeceğim falan. Ohoo... Çok uzun iş. Sen en iyisi direkt as kendini."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...