Depo benzeri yere geri döndüğümüzde beklediğimden daha çok insan karşıladı bizi. Artık resmi olarak gruba girmiştim, doğal olarak üyelerle tanışacaktım.
Yiğit kapıda dikilmiş şaşkınca bakıyordu bana. Söylediklerinden sonra gruba katılmayacağımı düşünmüş olmalıydı.
Uygar önde ben arkasında büyük salona giriş yaptık. "Yeni üyemiz Burçin!" dedi büyük bir coşkuyla. Hemen ardından içerideki adamlar alkışlamaya başladılar.
"Hoş geldin aramıza." dedi ayakta dikilenlerden biri.
Tahminimce otuzlu yaşlardaki esmer, iri yarı adam bir süre memnuniyetsizce beni süzdü. "Nereden buldun bunu Uygar? Pek çelimsiz duruyor, beğenmedim." dedi haspam.
"Aa Kerem'i göremedim ben." dedim sahte bir şaşkınlıkla. Daha sonra esmer adama dönüp "Sen de birkaç gündür göremedin sanırım. Eğer halini görseydin böyle konuşmazdın çünkü." dedim sesimi gayet sakin tutarak.
Yiğit gözlerini gözlerime dikip hafifçe başını iki yana salladı. Anlaşılan bu adama bulaşmamı istemiyordu.
"Uygar ile konuşurken araya girmenden hoşlanmadım. Bana cevap vermenden hiç hoşlanmadım. Genel olarak senden hiç mi hiç hoşlanmadım." dedi adam. Sesini kontrol etmeye çalışsa da sinirlendiği belli oluyordu.
"Ben de sana karşı boş değilim." dediğimde diğer adamlar gülmemek için şekilden şekle girdiler. Biri kahkahasını tutamayıp güldüğünde esmer adamın sert bakışlarına maruz kaldı.
"Pardon Halil Abi." dedi hemen.
"Adama çok bulaşma, daha ilk günden düşman topluyorsun." dedi Didem. Kendimi o kadar kaptırmıştım ki beni dinledikleri tamamen aklımdan çıkmıştı.
"Bana bak, yenisin diye sakin olmaya çalışıyorum ama sabrımın sınırlarında geziyorsun. Ayağını denk al yoksa gebertirim seni." dedi Halil oturduğu sandalyeden ayağa kalkarken.
Düşman toplamak gibi bir amacım yoktu ama huyum kurusun ki asla altta kalamazdım. "Sen buranın belalı tipisin herhalde. Ama ben senin ezdiğin insanlara benzemem. Yani diyeceğim o ki saçma sapan tehditlerini git başkaları üzerinde dene, bana sökmez bunlar."
Etraftaki adamlar sus pus olmuş, faltaşı gibi açtıkları gözleriyle olanları izliyorlardı. Şu anki tavırlarımın tek amacı altta kalmamak değildi, diğer adamlara da bana bulaşmamaları gerektiğini anlatıyordum aslında.
Halil büyük bir sinirle dibime kadar gelip ateş püskürten gözlerle baktı. "Yürek mi yedin sen?" dediğinde yumruğunu havaya kaldırdı. Ben hızlıca savunduktan sonra Uygar olayın büyüyeceğini anlayıp aramıza girdi.
"Halil saçmalama. Kız artık bizden biri. Bir üye başka bir üyeyle kavga ederse onu adamdan saymayız. Kurallar böyle."
Bu cümleyle daha da sinirim bozulunca birden patladım. "Tek sorun şu saçma kurallarınız mı gerçekten!?" diye bağırdım Uygar'a sinirle. Daha sonra diğer adamlara döndüm. "Bir erkek bir kadına el kaldırıyor ve siz öylece izliyor musunuz? Koyduğunuz kurallara uymayınca adamlığınız bozuluyor ama kadına el kaldırınca bir şey olmuyor öyle mi? Bu mu adamlık!? Ben kendimi savunabilirim ama savunamayanlar da olabilir. Ah pardon benim hatam. Bu durum neden sizi ilgilendirsin ki? Size karşı dik duranların, kendini savunmaya çalışanların sonu da Buse gibi olur değil mi?"
Her insanın sabrının bir sınırı vardı. Benimki taşınca böyle oluyordu işte. Şu an ne silahım vardı ne de kendimi savunabileceğim bir nesne. İsteseler beni parçalarıma ayırabilirlerdi ama buna rağmen hepsine kafa tutuyordum. Deli cesaretiydi işte benimkisi. Yine de geri adım atmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...