Ne zamandır toprak zeminde yattığımı bilmiyordum. Avuçlarımın içini çimlere bastırmış, öylece gökyüzüne bakıyordum. Ateş beni konuşturmak için kırk takla atsa da henüz başarılı olamamıştı.
Selim ekibe geliyordu! Hulusi Amir, resmen Selim'i bize çocuk bakıcılığı yapması için ekibe katmıştı.
Ben yetersiz miydim? Kendime bunu sorup duruyordum. Evet, belki bazen kuralları önemsemiyordum. Belki bazen de yapmamam gereken şeyleri yapıyordum ama en azından şimdiye kadar bize verilen vakaların hepsini başarıyla tamamlamıştık.
Ekibi yönetecek potansiyele sahip değil miydim? Zayıf mıydım? Benim neyim eksikti?
Tek bildiğim, elimden gelen her şeyi yaptığımdı.
Hulusi Amir'in kararlarını sorgulayacak halim yoktu. Yine de haddim olmayarak ona çok kırılmıştım.
Kapkaranlık gökyüzünden gözlerimi ayırmazken Ateş elimi tutmaya yeltendiğinde hızlıca diğer tarafa doğru kaydım.
Sıkıntıyla nefesini verdi. "Her şeyi anladım da, benden niye kaçıyorsun Pelin?"
Sahiden, ondan neden kaçıyordum?
"Kafandaki sesleri sustur." dedi, sırtını bana doğru kaydırarak aramıza koyduğum mesafeyi kapattığı sırada. "Kendini suçlayıp durma. Sen ben misin?"
Hiçbir şey söylemedim. Konuşmak istemiyordum, içimde tarifi olmayan bir his vardı. Bu alınganlıktan çok kalp kırıklığı gibiydi. Belki de gururum incinmişti, emin olamıyordum.
"Gerçi sen bensin. Ya da ben senim. Ne bileyim, çok benziyoruz bence."
Kendi sorduğu sorulara cevap vererek kendi kendine bir diyalog kuruyordu. Arada gözlerini bana diktiğini hissediyordum ama genelde başını benim gibi gökyüzüne çeviriyordu.
"Burası neresi?" diye sordu bu defa. "İlk defa geldim buraya. Pek bilindik bir yere benzemiyor. Sen nereden biliyorsun?"
Çabası çok tatlıydı ama gerçekten tek bir kelime bile etmek istemiyordum.
"Çok sinirlendiğinin farkındayım. Ama öfkeden çok kırgınlık hissediyor gibisin."
Beni bu kadar kolay çözmesinden nefret ediyordum.
"Bak güzelim," dedi bedenini yan döndürüp gözlerini bana odaklayarak. Dirseğini çimlere yasladı ve başını avucunun üzerine yerleştirdi. "Bazen kimseyi dinlemiyor olman seni kötü bir lider yapmaz. Kendince doğru olduğunu düşündüğün şeyin sonuna kadar gidiyorsun ve biz bir saniye bile düşünmeden arkandan geliyoruz."
Parmaklarını saçlarımın arasında gezdirdi. "Sürü psikolojisinden değil, sana güvendiğimizden. Sana öyle çok güveniyoruz ki Çetin'le beraber kurduğun planı bile uyguladık."
Saçlarımdan çektiği parmaklarıyla yanağımı okşamaya başladı. "Sen Çetin'in yanında kalacağını söylediğinde bile olay çıkarmadım. Düşün, ben ya ben! Bir bildiği vardır dedim. Nerede olduğunu bilmeden, sana zamanında yapmadığını bırakmayan bir herifle kalmana göz yumdum. Neden? Sadece sana güvendiğimden."
Gözlerimi gökyüzünden ayırıp ona çevirdim. "Didem'i yıllardır tanıyorsun. Güven problemi olan biri ama bence bu hayatta en çok güvendiği kişi sensin."
Derin bir nefes aldı Ateş. "Savaş'a bence aramızda en mantıklı hareket eden kişi diyebiliriz. Ama sen kendini uçurumdan atsan dahi ne yaptığını sorgulamaz, arkandan gelir. Belki de benden bile önce onu görürsün yanında."
Saçlarıma yapışan çimleri eliyle ittirdi. "Hepimizin sana güveni sonsuz. Hulusi Amir için de bu durumun geçerli olduğuna eminim. Sadece başımıza bir şey gelmesin istiyor, kontrolü kaybedeceğimizi düşünüyor. Hem bence benim Majeste'nin peşine düşmemden korkuyor." Annesinden Majeste diye bahsederken sesine tiksinti dolu bir ifade yayılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
ActionBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...