Didem'le şok olmuş bir halde karakoldan çıkıp soluğu ofiste aldık. Edindiğimiz bilgileri hızlıca özet geçtikten sonraki beş dakika hiç kimseden çıt çıkmadı. Sindirmeye çalışıyorduk öğrendiklerimizi.
"Anlamıyorum." dedi Ateş. "Nasıl bir canilik bu? Neden birini öldürüp ses tellerini kesersin? Neden ya neden?"
"Gencecik..." Sesi fısıltı gibiydi Didem'in. "Daha gencecik bir kız. Kim bilir ne hayalleri vardı. Hepsini elinden aldılar."
"Sonu gelmeyecek değil mi?" Savaş'ın masada duran eli yumruk olmuştu. "Biz ne kadar çabalarsak çabalayalım bitmeyecekler. Soyları kurumayacak bu şerefsizlerin."
"Şu katili yakalayalım." dedim. "Yakalayalım ki sorabilelim hesabını. İçim acıyor benim. Şu karşımda duran fotoğraflara baktıkça kalbim ağrıyor. Soylarını kurutamayız belki ama en azından yanlarına bırakmayalım."
Selim yutkunup boğazını temizledi. "Elimizdekilere tekrar bakalım. Ateş bayağı araştırdı ama bir sonuç çıkmadı. Hâlâ kimliğini bilmiyoruz kızın."
Boynumu kaşıdığım sırada Ateş'le göz göze geldik. Kısa bir süreliğine elime indi bakışları, ardından tekrar gözlerime tırmandı. Buruk bir tebessüm yerleşti dudaklarına. Engellemedi bu defa beni, uyarmadı da. Yalnızca anladı neler hissettiğimi. İşte bu her şeyden iyi geliyordu.
"Cesedin bulunduğu çevrede arama başlatıldı. Katilin ilk cinayeti olduğunu düşünmüyoruz. Belli bir tecrübeye sahip olmalı."
Ateş önündeki bilgisayarı kapatıp parmaklarını masaya vurmaya başladı. "Ne düşünüyorsun?" diye sordum.
Sorumun hedefinde kendisi olduğunu biliyordu. Parmakları ritim tutmayı bıraktı ve gözleri tekrar bana döndü. "Aklıma takılan bir şey var."
Gülümsedim. "Onu fark ettim zaten."
"Siz ikiniz telapati yoluyla mı anlaşıyorsunuz?" Selim çenesini sıvazladı. "Aranızda arkadaşlıktan öte bir şeyler olduğunu düşünmeye başladım."
Didem ve Savaş'ın bakışları aynı anda bana döndü. İkisi de cevabı benden bekliyorlardı ve gözlerindeki merak duygusunu gizleyemiyorlardı. Çünkü Ateş'in gizlemek istemeyeceğinden emindiler, ayrıca Ateş'in cevabı bana bırakacağından da emindiler.
"Öyle düşünmeye devam edebilirsin." dediğimde Selim'in gözleri irileşti. Hatta Didem ve Savaş da aynı şekilde bakıyorlardı bana. Sanırım herkes benim gizlemek isteyeceğimi düşünmüştü.
"İlişkinize bir ad koydunuz mu?"
"Adını Feriha koydular." dedi Savaş gülerek. "O nasıl bir soru lan? Ne gibi bir ad koyacaklar ilişkilerine? Ha bu," dedi Ateş'i göstererek. Daha sonra beni işaret etti. "Ha buna, deli gibi aşık. E bu da ona karşı boş değil. Öyle işte... İsmi cismi yok bu işin."
"Şaşkınlıktan ne söylediğimin farkında mıyım oğlum ben?" Selim az önce Savaş'a oğlum mu demişti? Selim ve Savaş arasında çıkmasını beklediğim kaos, Selim ve Ateş arasında çıkacaktı bu gidişle. "Hem bu ilişkinin de bir adı var. Hani soldan sağa, üç harfli..."
"Bok?"
İlk kahkaha atan Didem olurken çok geçmeden ben de ona katıldım. Ardından Ateş ve hatta Selim bile gülmeye başladı.
"Bu senin repliğin herhalde." dedi Selim."Bari 'shit' falan de, havalı olursun."
Savaş'ın yüzüne pis bir sırıtış yerleşti. "Seni shiterim Selim."
Henüz durduramadığımız kahkahalarımıza bir yenisi daha eklendi. Savaş sövmüyordu, Savaş resmen sanat yapıyordu.
"Aman Tanrım! Seni lanet olası federal..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİP
AcciónBir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü tüm dünyanın. Onlar kanlı bir çemberin içinde sürdüyorlar hayatlarını. Etrafta ceset kokusu var, bir de acıyla örülmüş duvarlar... Sıkışıyo...