Sigren, güneş batarken Heilon konağının koridorunda yürüyordu. Yapacak çok işi vardı, bu yüzden diğerlerinden daha geç gelmişti. Dün başkentte görünme şekli onun kişiliğine pek uymuyordu. Çünkü çok gürültülüydü. Ve dürüst olmak gerekirse, oldukça sinirlenmişti. Ancak Abel, imajıyla insanların zihinlerinde yer edinmenin gerekli olduğunu söylemişti, bu yüzden yapmıştı ve kesinlikle yarı zorlanmıştı.
'Şu lanet usta. Acı çektiğimi görmekten zevk almış olmalı.'
"Sigren."
Sigren onu çağıran sesle adımlarını durdurdu. Arkasını döndü ve karşısında tanıdık yüze sahip bir kız gördü. Gümüş saçları nazikçe sallanıyordu ve canlı kırmızı gözleri ona doğru bakıyordu.
"Fiona."
Fiona yavaşça yaklaştı. "Bir süre burada mı kalacaksın? Senin için endişelendim çünkü akşam yemeğinde orada değildin."
"Doğru." Cevap verdiği gibi, ona bir adım daha yaklaştı.
Birbirlerini görmeyeli uzun zaman olmuş olsa da, ikisi daha dün görüşmüş gibi sohbetlerine devam ettiler.
"Kıyafetlerin ıslak görünüyor. Dışarıda yağmur mu yağıyor?"
"Ah..." O zaman Sigren kıyafetlerinin ve saçlarının biraz ıslak olduğunu fark etti. Dediği gibi, dışarıda usulca yağmur yağıyordu. "Biraz."
Sonra Fiona, Sigren'in bileğini tuttu ve hafifçe çekiştirdi. "İlkbaharda bile, nemli kalırsan, üşüte bilirsin."
Fiona, Sigren'i en yakın yer olduğu için odasına aldı. Sonra havlusunu ona uzattı. Ancak Sigren saçlarındaki nemi kuru bir şekilde sildi.
"Düzgün yap." Fiona sonunda havluyu elinden aldı ve saçlarını kurutmasına yardım etti.
Sigren saçlarını kurutmaya çalışan Fiona'nın dokunuşuyla iç çekti.
"...." İç çekmeyi duyan Fiona bir an için ona baktı. Ayrılmadan önce Sigren'in ona çok kızdığını hatırladı. Artık kızgın değil miydi? Ancak, bunu düşünmenin biraz garip olduğunu hissediyordu. Hiçbir şey olmamış gibi mi davranmalıydı? Sigren'in bunu unutmasını umuyordu. Üstelik daha yeni büyük bir başarıya ulaşmıştı, çok mutlu olmalıydı. (Abi çocuğu birazcık bile tanımıyorsun!)
Ancak Sigren'in atmosferi, çok ağırdı. Genç bir adam gibi daha canlı bir tavrı olsaydı güzel olurdu. Bu nedenle aralarındaki sessiz atmosfer durumu daha da garipleştirdi. Ve sonunda Fiona buna dayanamadı.
"Ejderha... Yakalamak zor muydu?"
"Pek sayılmaz." Sigren kısaca cevap verdi.
"Anladım." Fiona küçük bir kahkaha attı. Çünkü biraz suçlu hissediyordu. Aslında, gelecekte daha güçlü ejderhalarla savaşacağını biliyordu.
Sigren aniden Fiona'nın bileğini tuttu ve onu kendine yaklaştırdı.
"Sigren?"
"Bu kadar yeterli." Sigren, ayağa kalkarken havluyu elinden aldı ve sandalyenin arkasına koydu. Aralarındaki yükseklik farkı nedeniyle şimdi Sigren Fiona'ya yukarıdan bakıyordu. Bir süredir görmediği bir yüzdü. Yüzünün her santimini taradı. Fiona'nın biraz zayıfladığını hissetti. Aniden zihninde beliren düşünceyle ona sarılmak istedi. Ama kendini tuttu ve eyleme geçirmedi.
Ancak ilk hareket eden Fiona oldu.
"Biraz geç oldu ama gerçekten harika bir iş çıkardın. Harika." Fiona gülümsedi ve Sigren'e hafifçe sarıldı.
Belki de bunu bir dostluk ifadesi olarak görüyordu, bu yüzden sarılmak üzereydi. Ama elbette Sigren kendisine gelen bu fırsatı kaçırmak istemedi. Ve Fiona'nın belini tutarak kendine yaklaştırdı.
"Sigren..."
Hareketsiz kalacağını mı düşünmüştü?
"...." Sigren ona sıkıca sarılırken başını Fiona'nın omzuna yasladı.
"Yorgun musun?" Fiona kısık bir sesle sordu.
"Biraz."
Fiona Sigren'in kollarının altındayken kıpırdandı. Ama onu itmedi. (Zorlamadı)
Sonra Sigren, Heilon'da her zaman sormak istediği soruyu sordu. "Gelecekte ne yapacaksın?"
"Önce Dük'ün bana verdiği görevi bitirmeliyim."
"Bu konaktaki iş mi?"
"Uh-huh."
Sigren dilini hafifçe tıkladı. "Her zaman yumuşaksın."
İlk tanıştıklarından beri böyleydi. Herkese karşı nazikti. Ancak kalbini birine tamamen vermeye niyeti yoktu ve asla tek bir yerde kalmayı sevmezdi.
"Eğer gideceksen, Abel'i atlatmalısın."
"Sana söylemiştim, o usta." Fiona, Sigren'in Abel'e seslenme şeklini düzelttikten sonra Sigren'in omzunu hafifçe itti.
Sigren'in eli Fiona'nın belinden düştü. "Eğer böyle davranmaya devam edersen, Dük seni kıtanın ucuna kadar takip eder."
Fiona sonra biraz mırıldandı. "... Biraz yumuşak olduğumu inkar etmeyeceğim."
"Yani biliyorsun?"
Fiona iç çekerek cevap verdi, "Biliyorum."
Sigren'in Fiona'nın yumuşak tarafını eleştirmeye niyeti yoktu. Çünkü şimdiye kadar onun yanında kalabilmesinin nedeni o tarafıydı. Daha fazla kalması için her zaman bir yeri vardı. Bazen, bazı durumlarda, en çok sevdiği şey buydu. "Öyleyse, konaktaki iş bittiğinde ne yapacaksın?"
Fiona'nın gözleri parıldadı. "Bir ev alacağım."
"Nerede?"
"Aslında kırsalda olacaktı ama düşündüğümden çok daha zahmetli olacak gibi görünüyordu. Başkentin eteklerinde bir ev satın alabilirim. Yani en azından daha sessiz olurdu." Fiona bir ev sahibi olma hayalini düşünürken sırıtıyordu.
"Söyleyecek bir şeyim var." Sigren'in ifadesi oldukça ciddiydi.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Become The Wife of The Male Lead
FantasyBu dünyanın kurtarıcısının elindeki korkunç ölümünden sonra ruhu sonsuz acıya mahkum edilen, son kötü adam "Fiona"nın bedenine sahiptim. Sırf gayri meşru bir çocuk olduğu için kendi ailesi tarafından işkenceye maruz kalmıştı. Böylece... romanın başl...