"Kaçtı."
Arrendt kadının arkasından merakla bakmaya devam etti. Görünüşü en fazla, yirmilerinde olduğunu gösteriyordu.
"Ünvanımı söylememiştim."
Ancak, bunu bilmesi onun için garip değildi. Maliye Bakanlığı rektörlük görevini yürüten evlenmemiş genç bir marki. Başkentin sosyal çevresinde onu tanımayan bir kız bulmak daha da zordu.
'Ama o tepki..."
'Adının Celine olduğunu mu söyledi?'
Adını duyar duymaz, sokakta aranan bir suçluyla tanışmış gibi ona baktı. Bir kadının yüzüne bakarken böyle bir ifade yaptığını ilk kez görüyordu. Ayrıca mana taşının sadece hafifçe dokunarak böyle değiştiğine inanamadı. Onun harika bir high-ranking (yüksek rütbe/sıralama) büyücü olduğu açıktı. Bu beceriyle sosyal dünyada hemen tanınmalıydı. Yine de onunla hiç tanışmamıştı, hatta adını bile duymamıştı. Sadece kıyafetlerine ve görgü kurallarına bakarak sıradan biri olmadığı açıktı ama soyadını söylemedi. Genellikle asil bir bayanlar, Clovis ailesinin adını duyduklarında yaygara koparır ve onu etkilemeye çalışırlardı.
"Dışarıdan oldukça iyi bir imaja sahip olduğum için gurur duyuyorumdum, peki neden kaçtın?"
Arrendt, kravat iğnesini rahat bir ifadeyle elinde yuvarladı. Canlı kırmızı renk aniden tekrar siyaha döndü. Birçok büyücü vardı, ama çok fazla high-ranking büyücü yoktu. Daha önce büyücü bir aile olmakla övünen Green ailesi vardı. O ailenin büyücü bir aile olduğunu duyduğunda biraz heyecanlanmıştı, ancak gerçeği doğruladıktan sonra pişmanlık duymadan mülklerine el koymuştu.
Ancak şimdi Celine adında bir kadınla tanıştı. O seviyede bir büyücü olsaydı, yapmaya çalıştığı şeyde kesinlikle ona yardım ederdi.
Arrendt daha sonra başkentte Celine adında asil bayanı aramaya karar verdi.
***
"Sonu yok!" Ofiste, ağrıyan başımı tutarak kendi kendime bağırdım. Kağıtları yakmak istiyordum. Abel'e karşı olan kızgınlığım yükselmek üzereydi. Bunu yapmak istemediği açıktı, bu yüzden tüm bu işleri bana yaptırmaya çalışıyordu. Abel ile görüşmek ve onunla kavga etmek istediğimi hissettim. Ancak Abel ve Sigren'in başkente gelmesine daha zaman vardı. Sigren, Çiçek Festivali'nin çiçeklerinin hepsi gittiğinde ortaya çıkıyordu.
Açık pencereden yavaşça süzülen yaprakları izledim. Çiçeklerin henüz ölmeye niyeti yok gibiydi. Kesin tarihi bilmiyordum ama bu manzarayı görünce bir ay daha kalacağımı düşünüyordum.
O sırada dışarıdan bir vuruş duydum.
"İçeri gel."
Kapıyı açan Celine'di.
"Genç Bayan, şimdi zamanın var mı?"
Az önce belgeleri yakmayı düşünüyordum, bu yüzden meşgul olduğumu söylemeye gerek yoktu.
"Neler oluyor?"
Celine nazikçe gülümsedi. "Butik bana elbisenin bittiğini söyledi. Her ihtimale karşı, ziyaret edip denemenin iyi bir fikir olacağını düşündüm."
"Başka bir elbise mi var?"
Hatırladığım kadarıyla, elbiseleri ve bir süre önce sipariş edilen diğer birçok şeyi çoktan almıştım.
"Evet, bu sonuncusu." Celine bilinmeyen nedenlerle garip bir şekilde nazikçe gülümsedi.
Diğer elbiselere kıyasla son derece uzun sürmesinin bir nedeni var mıydı?
Bir an için pencereden dışarı baktım. Arrendt ile daha önce karşılaştığım için dışarı çıkmakta biraz tereddüt ediyordum. Ancak yine de adını kullanarak Celine'i taklit ettiğim için üzülüyordum, bu yüzden reddetmemeye karar verdim. "Tamam, gidelim."
"O zaman arabayı hazırlayacağım." Celine düzgünce cevap verdi ve beni selamladı, sonra ofisten çıktı.
Pekala, sadece butiğe gider, sonra eve geri dönerim.
En fazla ne olabilir ki?
Ardından masanın üzerindeki düzensiz belgeler toplamaya başladım.
***
Yapması uzun zaman aldığı için tahmin etmeliydim.
"Celine, bu dışarı çıkmak için giyilen sıradan bir elbise değil, değil mi?"
"Bu bir ziyafet için, Genç bayan." Celine nazik bir tonda cevap verdi.
Yüzünü görmek için arkamı dönmek istedim ama ne yazık ki yapamadım. Bunun nedeni, butiğin personelinin yanımda olmasıydı.
Dahası, bu yeri öğrendiğimde ilk etapta fark etmelidim. Burası çok ünlü bir butikti ve ben kesinlikle burayı biliyordum. Bunca yıldır Heilon'da olmama rağmen burayı biliyordum.
Marian'ın butiği.
Burası kelimenin tam anlamıyla başkentin asil kadınlarının hayranlık nesnesiydi.
Neden öyleydi? Çünkü tüm asil kadınların elbiselerinin yapıldığı bir yerdi. Asil kadınların elbiselerini almak için birkaç ay beklemek zorunda kalacakları bir butikti. Ancak kadın kahramanlar bir istisnaydı.
Heilon ailesine hayran olmalı mıyım? Bu butiği bu kadar kolay kullanabileceğime inanamadım. Bu tür bir gelişmenin iyi olup olmadığını merak ettim ama bunun önemli bir şey olduğunu düşünmüyordum.
"Genç bayanla böyle kıyafetlere bakmak bana geçmişte torunumla birlikte geçirdiğim zamanı hatırlatıyor. Onunla şimdi bunları yapmak zor olurdu ama..."
Tabii ki, garip hissederken şikayetçi olmamamın nedeni, Celine'in arkamdaki o sözleri mırıldanmaya devam etmesiydi.
"Gerçekten iyi görünüyorsun."
Yanımdaki bir çalışan hayranlık uyandıran bir tonda söyledi.
Önümdeki aynaya baktım. Indigo tonlarındaki elbisenin uzun etek ucu zengin olmaktan çok yumuşak dalgalıydı. Köprücük kemiği bölgesinin açığa çıkması dışında, genel olarak basit bir tasarımdı. Ancak içine gömülü küçük mücevherler sayesinde elbise tıpkı yıldızlı bir gece gökyüzüne benziyordu.
"Sadece beli biraz ayarlamam gerekiyor."
Tasarımcı böyle bir sonuca varana kadar zar zor serbest kaldım.
"Genç bayan, sanırım biraz zaman alacak. Beni caddenin karşısındaki kafede bekler misin?" Celine özür dileyen bir şekilde söyledi.
Butikteki personelle konuşulacak daha çok şeyi var gibiydi.
Başımı salladım ve dışarı çıktım.
Dışarıda bir sandalyeye oturdum ve soğuk bir içecek içtim. Heilon'dayken hep sıcak içecekler içerdim. Bu nedenle, böylesine ince bir değişiklik garip geldi.
"Tekrar karşılaştık."
Biri hafifçe eliyle masaya yaslandı. Kafamı kaldırıp, karşımdaki kişiyi görür görmez, yüzümde kırışıklık ifadesi olmaması için kendimi zar zor tuttum.
Karşımda 'nazik' ve yakışıklı yüzüyle Arrendt Clovis vardı.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Become The Wife of The Male Lead
FantastikBu dünyanın kurtarıcısının elindeki korkunç ölümünden sonra ruhu sonsuz acıya mahkum edilen, son kötü adam "Fiona"nın bedenine sahiptim. Sırf gayri meşru bir çocuk olduğu için kendi ailesi tarafından işkenceye maruz kalmıştı. Böylece... romanın başl...