Bölüm 163: Karar

73 8 0
                                    

"Marki Erez."

Marki Erez arkasındaki sesi duymuyormuş gibi davrandı. Sarayda o kişiyle tanışmak ne kötü şans.

"Beni tanımıyormuş gibi mi davranacaksın?"

Sonunda, Marki Erez yavaşça başını çevirdi.

"Uzun zaman oldu, Dük Heilon."

Abel Heilon. O kuzeyli sefil adam sırıttı.

Ve Marki sanki sırtından bıçaklanmış gibi ürktü.

"Sorun nedir?"

"Son zamanlarda sana biraz borçlu olduğumu hissediyorum. Ben de bir merhaba demeye geldim."

Kulağa ne kadar rahat gelse de, tehditten başka bir şey değildi.

"Ne diyorsun?"

"İki fareyle biraz zor zamanlar geçirdim."

"Öyleyse bir kediye sahip olmaya ne dersin?"

"Evet, bu iyi bir fikir."

Marki, İmparatorluk Sarayı'na gönderdiği şarkıcının kayıp olduğunu hatırladı. Yazık olmuştu ama gerçekte ne olduğunu bilmek istemiyordu. Leydi Fiona'ya bağlı asilzade de hapsedilmişti.

'Ama fiziksel bir kanıt yok.'

Böyle bir şey olmadan, yüksek statülü soyluları ve imparatoriçeyi suçlamak mümkün olmazdı. Böylece Marki Erez utanmaz bir görünüm sürdürmeye çalıştı. Önündeki dük tarafından küçümsenemezdi.

"Peki, o zaman, söyleyecek başka bir şeyin yoksa, gidiyorum."

Arkasından soğuk bir ses yankılandı.

"Bir farenin daha, gitmesine izin vermeyeceğim."

Bu sözlerde ölümcül bir tehdit saklıydı.

Marki Erez, geriye bakarsa kesinlikle ölecekmiş gibi hissetti. Bu nedenle, hiçbir şey söylemeden aceleyle oradan uzaklaştı.

Abel, Marki Erez figürünün sanki kaçıyormuş gibi kaybolduğunu gördü. Onu (Marki Erez'i) uyarmıştı, ama bu adamların tekrardan bir şeyler yapacağını biliyordu.

"Hepsini öldürmek istiyorum."

Üvey kızına ne yaptıklarını düşündüğünde prensi desteklemeye karar veren Heilon'un artık sakinleşmeyeceğini beklese de, kalbi kaynıyordu.

["Bana Sigren'den ayrılmamı mı söyleyeceksin?"]

O kız, elbette, onu dinleyecek tipte bir kız değildi. Fiona hiçbir zaman asılsız ve haksız yargılara uymamıştı. Onu halefi olarak düşünmesinin nedeni de buydu. Ancak, bu özellik nedeniyle, onun evlatlık bir kız olduğunu da üzüntüyle kabul etmek zorunda kaldı. Etrafındakilere hala güvenebilseydi iyi olurdu.

Abel onu düşünürken geri döndü. Akşam yemeği zamanında konağa vardığında, yemek yemek üzere olan Fiona, merakla ona baktı.

"Erken mi döndün?"

Abel sırıttı.

"Eh, bir kişiyi tehdit etmek dışında yapacak bir şeyim yoktu."

Fiona kısa bir kahkaha attı.

"Dük söylediğinde kulağa şaka gibi gelmiyor."

Abel omuzlarını silkti, umursamıyor gibiydi. Ama söylediklerini kastetmişti. Şaka yapmıyordu. Sonra bakışlarını çevirdi. Diğer tarafta, yakın zamanda konakta kalan bir misafir olan Carli vardı.

Carli, Dük'ün gözleriyle karşılaştığı zaman sessizce başını eğdi.

"O adam, ah ne yapmalıyız?"

I Become The Wife of The Male LeadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin