On birinci bölüm: İç başörtü (part 4)

7 3 0
                                    

Beklemediğim kadar düzenli bir oda karşıladı beni. Odanın çoğunluğu beyaz olduğundan ferah ve aydınlık gözüküyordu. Sina evde olmadığından kapalı durduğunu düşündüğüm güneşliği açtım. İçeriye dolan aydınlıkla pikenin ve yastık kılıfının rengi daha net anlaşılmıştı. Lacivert kareli gofre pikesinin üstünde bebe mavisi yastık kılıflı yastığı duruyordu. Odasını yavaş adımlarla sindire sindire dolaşıyor tek bir ayrıntısını dahi kaçırmak istemiyordum. Önce beyaz renkteki kütüphanesine doğru ilerledim. Masalı kütüphanelerdendi. Raflara baktım. Bisürü kitabı vardı. Kitap okuduğunu bilmiyordum. Daha önce hiç aklıma gelmemişti bu. Bir anda kitaplarıyla karşılaşınca içimde kelebekler uçuşmaya başladı. Karşılıklı oturup kitap okuma hayalleri beynimi ele geçirirken ne tür okuduğunu anlamak için yaklaştım kütüphaneye. Allah'ım böyle bir şey olamazdı. Kıyamoğlu Sancaktar'ın bütün kitapları onda da vardı. Aynı kitapları okuyup aynı hayallerimi kurmuştuk yani biz. Allah'ım çıldırıyordum sevinçten. Yanımda olsa boynuna atlardım şimdi. Gerçekten çok mutlu olmuştum. Birçok ortak kitabımız vardı. Kurban olduğum erkek versyonum çıkmıştı resmen. Kitapları incelemem bittikten sonra defterlere ilişti gözlerim. Ne olduklarını her ne kadar merak etsem de izni olmadan bakmam doğru olmazdı. O yüzden başka şeylere yöneldim hemen. Kütüphaneye bir göz gezdirdikten sonra ders kitapları haricinde bir şey olmadığını görünce gardrobuna doğru ilerledim. Odaya uyumlu olarak oda beyazdı. Üç kapaklı gardrobun birbirine dönük iki kapağını açtım. Tahmin ettiğim gibi askılık yeriydi burası. Gömlekleri, pantolonları, ceketleri ve tabiki hırkaları asılıydı. O yok diyemi bu kadar düzenliydi dolabı yoksa benim kocam karakterine ters olarak fazlamı topluydu. Kendisi ani çıkışlarıyla, deli hareketleriyle , dengesiz ataklarıyla meşhur olduğu için dolabını düzenli görmek şaşırtmıştı beni. Şaşırmaya devam ederken hepsini tek tek inceledim kıyafetlerin. Şaka maka baya uyumluydu benim kocam. Aşırı bir kıyafeti yoktu. Hepsi sade ama aynı zamanda şık duran kıyafetlerdi. Üstünde de görünce bakmadan olmuyordu yani. Her ne kadar şuan öyle bir şansım olmasa da tek tek bütün gömleklerine , ceketlerine bakmıştım. Sıra hırkalara gelince uydurduğum bahane geldi aklıma. Aslında yalan değildi. Gerçekten ince giyinmiştim ve ciddi manada İzmit'e göre daha serindi Kartepe. Ama hırkaya ihtiyaç duyacak kadar değildi tabiki. Kartepe de de olsak mayısın sonundaydık. Hırkaya ihtiyaç duyulacak bir hava yoktu. Ağzımdan bir kere o laf çıktığı için mecbur giyecektim. O yüzden de ince olan hırkalar arasından seçim yapmaya karar verdim. Bizimkinin çokta hırkası yok gibiydi. Ceket ağırlıklıydı kıyafetleri. Genede hırka almak daha mantıklıydı. Bir bahaneyle eve götürür özledikçe giyerdim. Biri siyah biri kiremit rengi olan ince hırkalardan hangisini seçsem diye düşünüyordum. Daha küçük bedenli hangisi diye baktım. Kiremit rengi olan hırka daha küçük gibi durduğu için onu seçip giydim. Her ne kadar Sina çok kalıplı bir adam olmasa da genede kocaman olmuştu hırka bana. O kadar büyük olduki kollarını bir iki kere kıvırmak zorunda kaldım. Babasının eşyasını giyen kız çocukları gibiydim. Hırkanın içinde kaybolmuştum resmen. Çok fazla oyalanmak istemediğimden kütüphanesinin çekmecesine elimdeki kağıdı bıraktım hemen. Az daha etrafa dalıp asıl gelme amacımı unutacaktım. Görevi başarıyla tamamladığıma göre artık gidebilirdim. Son olarak gözüm yastığına takılınca dayanamadım o tarafta yöneldim. Onu görmeyeli epey olmuştu. Her ne kadar kokusunu unutmasam da duymak ayrı bir şeydi. Yastığını alıp kokladım. Mis gibi kokuyordu. Kokusunu duyunca daha net hissetmiştim yokluğunu. Bir iki dakika oyalanmanın ardından acele etmem gerektiğini hatırlayıp kalktım ayağa. Yastığını yerine koyup gitmem gerekiyordu artık. Üstümü başımı düzeltip yastığı yerine koydum. Bir anda şaşkınlıkla ağzımdan çıkana engel olamamıştım.
- Yok artık !
Bunu yapmış olamazdı. Gerçekten inanamıyordum şuan. Nasıl, ne ara yapmıştı. Resmen fellek fellek aradığım iç başörtüm Sina nın yastığının altına duruyordu. Ne ara almıştı? Tabi ya ben onu hastanede kaybettiğimi sanıyordum. Demekki kaybolmamıştı. Sina yürütmüştü. Yemin ederim korkulurdu bu çocuktan. Bir de yastığının altına koymuştu utanmaz. Daha fazla nasıl eriyebilirdim ki ben buna..
Sanki hiç görmemişim gibi yastığını yerine koydum , iç başörtümün üzerine. Etrafı kolaçan edip çıktım odadan. Şimdi de sırıtmama engel olma işi çıkmıştı başıma. Bide bununla uğraşacaktım. Yokluğunda bile zor duruma sokuyordu beni bu adam. Nasıl başedecektim hiç bilmiyordum..

Kınalı Parmak 2 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin