Otuz dördüncü bölüm: Bir yağmur ( part 2 )

9 3 0
                                    

On dakikalık yolculuğun sonunda gelmiştik. Arabanın içinden etrafa baktım. Herhangi bir dükkan, herhangi bir mağaza falan yoktu etrafta. Sakin sessiz bir sokak arasıydı. Birisini ziyarete falan mı gelmiştik acaba ? Ben etrafı incelerken Sina inip bagajdan birşey aldı. Sonrada gelip kapımı açtı. Elimdekinin ne olduğunu henüz görememiştim.
- Buyrunuz hanımefendi.
- Buyuralım bakalım.
Bana uzattığı elini tutup indim arabadan. Diğer elinde ne olduğunu görebilmiştim şimdi. Şemsiye vardı elinde , siyah bir şemsiye. Yağmur falan yağmıyordu. Ne diye şemsiye almıştı ki acaba ?
- Şimdi soru sormak yok. Gözlerini kapatacağım. Biraz yürüyeceğiz tamam mı?
- İyi bakalım ne olacak bu işin sonunda.
Arabayı kitleyip arkama geçti. Gözlerimi elleriyle kapatarak yönlendirmeye başladı beni. O arkamda ben önde yürüyorduk. Nereye bastığımı göremediğim için olası kazalara önlem olarak arkama geçmişti kocam. Arada tökezleyince ona yaslanmış oluyordum. En güzel dayanağım benim.
Bir iki dakika yürüyüp bir tane de köşe döndükten sonra durduk.
- Ellerimi çekeceğim ama gözlerini açma tamam mı?
- Tamam.
Bir öpücüğün ardından ellerini gözlerimden çekti. Hiçbir fırsatı kaçırmıyordu fırsatçı. Yanımda haşır huşur birşeyler yapmaya başladı. Şemsiyeyle uğraşıyordu herhalde. Bir müddet sonra şemsiyeyi tutuşturdu sağ elime. Ne yapıyordu hâlâ anlamıyordum.
- Aynen bu şekilde bekle tamam mı?  Ben konuşmaya başladığımda gözlerini açabilirsin.
- Tamam.
Bir iki koşma sesinden sonra sessizlik oldu bir müddet. Nerde olduğumu bilmediğim bir yerde gözlerim kapalı kocamın sesini duymayı bekliyordum. Koşarak nereye gitmişti. Sessizlik olunca bir korku kapladı içimi. Tam burada mısın diye seslenecekken konuşmaya başladı nihayet.
- 14 Ekim. Bundan iki sene önce.. o gün herzaman yaptığımız gibi Yektayla olimpiyatlara hazırlanıyorduk. Yağmur çiselemeye başlayınca indik dağdan aşağıya. Teleferik de yeni açılmıştı o senesi. O kadar kalabalıktı ki bir an önce uzaklaşmak istedim o ortamdan. Bir anda yağmur bastırınca ilk karşıma çıkan yere , buraya sığınmıştım..
Sina nın dediği gibi o konuşmaya başlayınca açmıştım gözlerimi. Arabanın durduğu yer hiç tanıdık gelmemişti ama şuan bulunduğum yer çok tanıdıktı. Etrafı incelerken sesin geldiği tarafa doğru döndüm. Arka tarafımda bir evin balkonunun altında duruyordu . Çok yakın değildi ama uzak da değildi. Elimde şemsiyeyle dinlemeye başladım kocamı. O anlattıkça oturuyordu kafamda taşlar. Bu hikaye ? Bu yer ? Tabi yaa..

Kınalı Parmak 2 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin