On dokuzuncu bölüm: Çılgın (part 1)

6 3 0
                                    

" Selamün aleyküm 21. yaşım..
Bugün minik yaprağıma bakarken aklıma bir fikir geldi. Neden geleceğimdeki kendime mektup yazmıyorum ki dedim. Hayallerimin, dualarımın, umutlarımın gerçekleşip gerçekleşmediğini kendim söyliyim kendime. Düşündüm, mantıklı buldum. E biliyorsun işin içinde macera aksiyon varsa mantıklı geliyor herşey mantıksız olsada. Ve hemen kağıt kalem alıp yazmaya başladım. İşte burdayım. Madem geleceğe mektup yazmıyorum o zaman önce bu günden bahsedelim. Şuan 18 yaşındayım. Belki bu mektubu okurken çok mantıksız ve çocukça gelecek bir aksiyona dahil oldum bile. Ciddi ciddi 21 yaşındaki bene mektup yazıyorum. Ahh benim şu çılgın hallerim umarım düzelmişsindir. Biraz daha sakin bir kız olmayı başardığını umuyorum. Sonuçta üç yıl.. Değişirsin değilmi ;) Gırgırı bir kenara bırakırsak daha çok merak ettiğim şeyler var aslında. Hayallerim..ne alemdeler ? Gerçekleştiler mi? Buldun mu hayatının anlamını? Daha doğrusu o seni buldu mu? Hayallerindeki gibi beyefendi mi acaba ? Seni seviyor mu ? Yoksa platonik misin ona ? Senden pek beklenmeyen bir hareket ama genede hayatın neler getireceği belli olmuyor Hafsacığım. Dediğim gibi şuan 18 yaşındayım. Üç yılda neler yaşadın, kimlerle karşılaştın, kimlerle tanıştın bilmiyorum. Ama umarım hayallerinde ki gibi bir hayatın olmuştur. Umarım hayallerindeki gibi bir kalbe denk gelmişsindir. Seni incitmeyen, üzerine titreyen, sonsuz seven bir kalbe.. Henüz denk gelmemişsen bile bir gün mutlaka denk geleceksin. Hiçbir dua karşılıksız kalmaz unutma. Benden bu kadar. "
Açtığında sesli okumasını rica ettiğim için sesli okumuş arada sırıtmadan duramamış bakışlarıyla tepkilerimi kontrol ede ede okumuştu mektubu. Bitirip kenara koyunca kalktı ayağa. Elini uzattı bana doğru. Bu şekilde bir hareket beklemediğim için şaşırsam da tuttum elini. Sonrasında ayağa kaldırdı beni. Cafe nin en ücra köşesinde üstelik sabah saatinde olduğumuz için kimsecikler yoktu. Bunuda fırsata çevireceğine adım gibi emin olsam da ne yapacağını merak ediyordum. Elinde olan sağ elimi öptü önce, sonra kınalı serçe parmağımı buldu parmaklarımın arasından ve onuda öptü. Bunu yapmayalı çok olmuştu. Minicik bir hareketi bile yapmayınca eksik hissediyordum demekki. Yapınca tamamlandığımı hissettim. Bu sefer normalin aksine alnımı öpmek yerine elimi tutuyordu hâlâ. Yavaşça götürdü kalbine doğru elimi. Kalbinin tam üstüne göğsüne koydu. Kalp atışlarını avucumun içinde hissediyordum. İkinciye yaşadığım halde ilki kadar utanmıştım yeniden. Yüzüne bakamıyordum. Boşta kalan sol eliyle çenemi tutup kaldırdı kafamı. Biraz dirensem de baktım gözlerine. Sağ elimi hâlâ göğsünde tutarken konuşmaya başladı.
- Hayallerindeki gibi kalbe sahipmiyim bilemem. Ama şunu bil ki bütün dünyanın yükünü taşırım da saçının teline zarar gelse dayanamam. Seni darlatıyorum, gıcık ediyorum, sinirlendiriyorum da bazen ama bunların hepsini seni sevdiğim için yapıyorum. Seni incitmeyi asla istemem. Ve mektubunda ki gibi seni sonsuz seviyorum. Ben senin hayalinmiyim bilmiyorum ama sen benim hayallerimin ötesindesin. Seni çok seviyorum birtanem.
Ağzından dökülen her bir kelime ile birlikte gözlerime dolan yaşlara engel olamamıştım. Onlar yanaklarımdan aşağıya dökülürken cevap verdim sevdiğim adama gözyaşlarımı umursamadan.
- Hayallerimden daha güzelini nasip etti Rabbim. Bende seni sonsuz seviyorum sevdiğim.
- Gel buraya çılgın karım benim.
Aramızda ki bir adımlık mesafede yok olduğuna göre rahatlayabilirdi fırsatçı. Şu ana kadar sarılmadan durması bile mucizeydi gerçi. Sıkı sıkıya sarılmış hiç utanmadan kokumu çekiyordu birde içine. Bilerek belli ettiğini de belli ediyordu edepsiz. Yemin ederim şapşaldı bu adam ya. Ben o mektuptan sonra olgunlaşmıştım da bu adam olduğu gibi duruyordu. Üç yaşında bebekti bebek..

Kınalı Parmak 2 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin