On sekizinci bölüm: Sürpriz (part 2)

6 3 0
                                    

Kocamı ilk kez asker kıyafetleriyle görüyordum. Yalan yok vallaha ben bile düşmüştüm. Genç kızların asker, JÖH, PÖH merakı çok itici gelirdi her zaman. Söz konusu kocam olunca işler değişmişti. O ne giyse düşerdim zaten de neyse...
Beraber arabaya binip oturduk. Elini açıp bana baktı bende tuttum. Çünkü normalde elini uzatmak elimi tut demektir. Sina Bey e gelince kelimeler mana değiştirdiği için ve her defasında bunu unuttuğum için tuttum elini. Tutmamla kendine çekmesi bir oldu. Ben daha ne olduğunu anlamadan yanağımdan öpmüştü bile .
- Sinaa..
- Dayın gelmeseydi daha önce gerçekleşecekti zor sabrettim vallaha. İki ay üzerine karıma kavuşucam bide öpmeden geri yollayacağım öylemi !
- Allah Allah.. Biri görse ne olacak peki beyefendi ? Hâlâ askeriyenin önündeyiz.
- Ne olabilir ki ? Kim ne diyebilir karımsın sonuçta.
- Karın olduğumu bi sen bi ben biliyoruz. Kapalı kıza bak ne yapıyor demezlermi? Sakin bir yerde söylesen ben zaten izin veririm. Oyunlara hiç gerek yok..
- İzin verirsin yani ?
- Bu ara beni de yoldan çıkardın zaten. Veriyorum yani..
- Genede böylesi daha eğlenceli oluyor . Şaşırıyorsun falan çok tatlı..
- Bak yaa.. Bilerek yapıyorsun yani . İzin vermicem diye değil.
- Yaanii..
- Allah'ım tam bi fırsatçı böyle bir şey olamaz .
- Tabiki öyleyim.
- Kabulde ediyor zaten. Beni bırakta hadi gidelim. İznimiz az.
- Böyle iyiydi ya..
- Sinaa..
- Bir yandan etrafa bakıyor bir yandan Sina nın kolları arasından kurtulmaya çalışıyordum. Ik mık etsede bıraktı sonunda. Bıraktı derken beni bıraktı elimi değil. Eli elime kenetli bir şekilde sürdü arabayı. Bi on dakikanın sonunda tatlış ,minik ve sakin bir cafeye gelmiştik.
- Yemek yedin mi aç mısın?
- Biraz..
- Tamam o zaman. Burda yemek de var. İnelim bakalım.
- Elimi bırakmadan nasıl inicem kocacığım?
- Bende ordan inerim.
- Sinaa saçmalama. Şurdan döncen gelcen üç saniye tamam mı?
- 3
- Evet 3
- Tamam bırakıyorum o zaman.
Bir ki üç diye diye koştu. Üçte yanımda hatta elimdeydi eli. Bazen gerçekten çocuk gibiydi ya. Arka koltuktan kutumu alıp beraberce ilerledik cafeye. İçeriye geçip köşede çok görünmeyen bir yere oturduk. Yemek siparişlerimizde alındıktan sonra daha fazla bekletmeden verdim kutuyu Sina ya. Zaten biraz daha vermeseydim o soracaktı. Kutuya bakıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyordu gördüğünden beri. Zaten masanın üstünde olan kutuyu ona doğru ittirdim. Bana mı der gibi gözlerime baktı. Evet manasında kafamı sallayıp onayladım. Sırıtıyordu. Tipine kurban olurum ya. Bi insan bu kadar güzel gülermi ? Bendeki de kalp vicdansız.
Gözlerimi yoklayarak aldı kutuyu. İçinde ne olduğunu tahmin edemiyordu. Bir bana bir kutuya bakmasından anlıyordum bunu. Açtı kutunun kapağını yavaşça. İçindekini görünce yeniden sırıttı. Aldı eline ve kokladı. Kendinden geçiyordu koklarken. Gerçekten beni bu kadar çok mu seviyordu. Kendi gözlerimle bunu görmek duygulandırmıştı beni.
- İç başörtün dimi ?
- Ee bensiz olmaz.
- Kurban olurumm.
Masanın üstündeki elimi alıp öptü kocam. Ya Rabbi sana sonsuz şükürler olsun. Beni seven ve bunu gösteren bir adamı nasibim kıldığın için.
Siyah iç başörtümü göğsünün üzerinde bulunan cebin içine koydu.
- Yeri burası.Hep burada duracak.
Şuan olamaz Hafsa. Kendine gel. Şimdi ağlayamazsın. Gözlerim dolmuş kemdimi zor tutuyordum. Sevinç gözyaşlarım akmak için savaş ilan etmişti adeta. Kendimi toparlayarak kocamı izlemeye devam ettim. Kutunun içinden son şey olan mektubu çıkardı. Ama bir yandan da şaşkındı. Zaten şuan yanında olduğum için mektup yazmış olmama şaşırıyordu. Bilmiyordu ki o mektubu şimdi yazmamıştım.

Kınalı Parmak 2 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin