Yorumlarda geleceğe dair Spoiler yazmazsanız sevinirim. Lütfen başka okurlardan da Spoiler istemeyin. (Başka okurlara saygı duymamız açısından bu benim için oldukça önemli. Beni kırmayacağınızı biliyorum. ♥)
Bana İnstagram hesabımdan da ulaşabilirsiniz. Orada aktif oluyorum ve sizlerle daha samimi bir ilişki kurabiliyorum. Oraya özel paylaşımlarımız var.
İnstagram : hilaleasar
Bölüm Şarkısı/-ları :
Lütfen Oy vermeyi ve Yorum yapmayı unutmayın. Çok öptüüüm ♥
Keyifli Okumalar...
SINIR : 700 yorum
Dünyada var olmuş tüm düzenlerin arasında sıkışmış bir karınca gibi hissediyordum bazen. Bir amaç uğruna bedenimden kat kat büyük bir yük vardı sırtımda, omuzlarımda ve de göğsümde... Yüküm bir amaç yolunda beni avuturken bir insanoğlunun ayakları altında eziliyordum.Bir karınca gibi.
Tiksinç duygulara gebe bir böcek tarafından yutulmaya çalışıyordum.
Bir karınca gibi.
Ve belki de en çok yürütülüyordum. Bir amaç uğruna değil, azap uğruna.
Bir karınca gibi.
Ayaklarım yavaşça ofise doğru çıkarken ahşap merdivenlerin gıcırtısı eşliğinde içeri girdim. Bu ofis alttaki tamirhanenin yarısı kadardı ve bir balkon gibi camlarından baktığında tamirhanenin içini görebiliyordu. Savaş da benimle birlikte içeri girdiğinde tamirhanenin içini gören pencerelerin stor perdelerini uzaktan kumandasıyla kapatmıştı. Ayrıca ofisin içindeki demir kapıdan yukarıya, evine çıkmış olmalıydı ki tulumunu ve tişörtünü de değiştirmişti. Yeşil gözleri yorgunluktan mı yoksa Afkan'ın bahsettiği gibi uykusuzluktan mıdır bilmiyorum çökmüştü. Dağınık siyah sahları başka birinde kötü durabilirdi ama onda güzel bir hava oluşturmuştu. Ve ne kadar yorgun görünürse görünsün yüz hatları öyle gergin, bedeni öyle dimdik duruyordu ki dışarıdan gören kimse bile onun yıkılmaz bir kale gibi durduğunu fark ederdi. Ellerinin arasında yine o kırmızı top vardı. Çalışma masasının önüne kalçasını hafifçe dayayarak oturmuş elindeki topu yere vurarak ritim tutturuyordu. Yere attı. Top zıpladı ve havada yakaladı. Yere attı. Top zıpladı ve havada yakaladı. Aynı ritmi bozmuyor, gergin bir yavaşlıkla tekrarlıyordu.
Sinirliydi, huzursuzdu ve bir o kadar da gergindi. Onu umursamadan karşısındaki koltuklara geçtiğimde sessizce beni izledi. Omuzlarımı dik, çenemi havada tutmak uzun zamandır ilk defa bu kadar zor gelmişti bedenime. Elimden gelse oturduğum şu ikili deri koltuğa uzanır, bir cenin gibi küçüldükçe küçülürdüm.
"Hala Efendi'ye çalıştığımı düşünüyor musun?" Sessizliği bozan ilk kişi olması garibime gitmişti çünkü güya buraya onunla konuşmak için gelen bendim. Kaşlarım ister istemez çatıldı. Afkan bana nedense hep Savaş'tan daha gerçek biriymiş gibi geliyordu ve onun söyledikleri anlayamadığım bir şekilde içime işliyordu. Ona yüzündeki yarayı sorduğum zamanı hatırlıyordum. Savaş'a bakarak pişman olmadığını söylemiş, sanki Savaş'ın içinde yıllardır var olan bir vicdan azabını sonlandırmıştı. Afkan'ı görüyordum ben. Bana yalan söyleyip söylememesiyle ilgili de değildi bu görüş. Yara izine dokunuyor o yaşanmışlığı hissediyordum ona bakınca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERSONA'NIN DÜŞÜŞÜ
Action***MİNİ GİRİŞ BÖLÜMÜNÜ KESİNLİKLE OKUYUNUZ. Ben içimdeki şeytanı öldürmüş bir zebaniydim belki ama o... O, şeytanın cennetten kovulmamış ilk hali gibiydi. Öylesine zarif, öylesine güzel, ve de öylesine yalan... Dudakları açıkta kalan boynuma küçük...