Selam herkese!
Düzenlenmiş ve yenilenmiş bir Persona'nın Düşüşü'ne hoş geldiniz.
Bu kitap size kendinizi sorgulatmaya başlatacak, dünya üzerindeki yanılgılarınıza vurduğunuz o zincirleri kıracaktır.
Bakmak ile görmek arasındaki farka inanacak, ağlamak ile gülmek arasındaki benzerliği hissedeceksiniz.
Bana, kitabıma ve en çok da karakterlerime inanan okuyucularıma teşekkür ediyorum.
Yorumlarda geleceğe dair Spoiler yazmazsanız sevinirim. Lütfen başka okurlardan da Spoiler istemeyin. (Başka okurlara saygı duymamız açısından bu benim için oldukça önemli. Beni kırmayacağınızı biliyorum. ♥)
Bana İnstagram hesabımdan da ulaşabilirsiniz. Orada aktif oluyorum ve sizlerle daha samimi bir ilişki kurabiliyorum. Oraya özel paylaşımlarımız var.
İnstagram : hilaleasar
Bölüm Şarkısı/-ları : CLANN - Once Again
Keyifli Okumalar...
Lütfen Oy vermeyi ve Yorum yapmayı unutmayın. Çok öptüüüm ♥
Kimsenin görmediği bir varlık oldum ben hep bu hayatta.Kimsenin dinlemediği bir şarkı...
Hiç merak edilmemiş bir soruydum belki de.
Ya da hiç sevilmek için çabalanmamış bir kalp.
Yürüdüğüm yolda ayak seslerimi bazen ben bile işitmiyordum. Öylesine yoktum ki bu dünyada ama bir o kadar da gerçektim işte. Garipti. Çok garipti...
Elimdeki boş kahve bardağını fark ettiğim anda yavaşça kahve makinesinin yanına doğru yürümeye başladım. Ne zaman bitirdiğimi bile fark etmemiştim. Karakol bugün her zamankinden daha kalabalıktı. Telsiz sesleri, telefon konuşmaları, bağrışmalar... Sanki hepsi bugün burada son günüm olduğunu farkındaydı ve bana son bir kez hatırlatma yapıyor gibiydiler.
"Senden önce ben vardım." diyerek hızla önüme geçen Cansel benden önce davranarak kahve bardağını atik bir hareketle makineye yerleştirdi. Beline kadar uzanan sarı saçları ve açık mavisi gözleriyle hep dikkat çeken biri olmuştu. Fakat bu onun da neredeyse buradaki herkes gibi benden nefret edişini açıklamıyordu elbette.
"Cansel... Bugün yapma bari. Aylarca görmeyeceksin belki de zaten beni." Kollarını önünde kavuşturarak kaşlarını çattı.
"Bir de o konu vardı değil mi? Böyle büyük bir işi senin gibi ezik birine nasıl verdiler hala anlamıyorum." Makinenin düğmesine basarak kalçasını tezgaha yasladı ve dikkatle beni süzdü.
"Söylesene Umay... Savaş gibi bir adamın yanına nasıl sızmayı düşünüyorsun? Onu kendine aşık ederek falan mı? Hayır, buna inanıyorsan bileyim çünkü istihbaratıma ona göre şekil vermem gerekecek. İki güne ölürsün de ondan." Karakolun istihbarat şefi olduğu için bazen haddinden fazla bir öz güvene sahip olabiliyordu. Ve ben bu kadar öz güveni sevmezdim. Makinenin bitirme sesi çıktığında ona cevap vermeyeceğimi anlamış olmalıydı ki yavaşça arkasını dönerek bardağını aldı ve gözlerimin içine bakarak bir yudum içti. Neden bilmiyorum ama bu hareketinde bile bir üstünlük göstermeye çalıştığını düşünmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERSONA'NIN DÜŞÜŞÜ
Acción***MİNİ GİRİŞ BÖLÜMÜNÜ KESİNLİKLE OKUYUNUZ. Ben içimdeki şeytanı öldürmüş bir zebaniydim belki ama o... O, şeytanın cennetten kovulmamış ilk hali gibiydi. Öylesine zarif, öylesine güzel, ve de öylesine yalan... Dudakları açıkta kalan boynuma küçük...