Yorumlarda geleceğe dair Spoiler yazmazsanız sevinirim. Lütfen başka okurlardan da Spoiler istemeyin. (Başka okurlara saygı duymamız açısından bu benim için oldukça önemli. Beni kırmayacağınızı biliyorum. ♥)
Bana İnstagram hesabımdan da ulaşabilirsiniz. Orada aktif oluyorum ve sizlerle daha samimi bir ilişki kurabiliyorum. Oraya özel paylaşımlarımız var.
İnstagram : hilaleasar
Bölüm Şarkısı/-ları :
Lütfen Oy vermeyi ve Yorum yapmayı unutmayın. Çok öptüüüm ♥
Keyifli Okumalar...
Eskiden insanlar benim kim olduğumla pek ilgilenmezlerdi. Yanlarından bir silüet gibi kaybolup geçiyordum. Kalabalıkta bir silüet miydim yoksa kalabalığın içinde kaybolmuş bir gölge miydim? Belki de çok gişe alan bir filmin figüranıydım.Bir yerlerde bir şeydim fakat hiç kimsenin de bir şeyi olamamıştım. Karakol toplantılarına geç kalırdım sürekli. Tunç ve Cansel'in dalga geçişlerine aldırmaksızın gülümsemeye devam ederdim. En ciddi ortamlarda sakarlık yapıp çoğu zaman Gökhan'ın azarını işitirdim. Bazen ayarımı kaçırıp ciddi sorunlar çıkarırdım belki ama Gökhan'ın iyi günündeysem o işten de yırtardım bir şekilde. Egemen ise bu hikayenin en sevilen yan rol oyuncusuydu. Herkesi güldüren, eğlendiren fakat içten içe hiç de mutlu olmayanıydı.
Gözlerimi yavaşça mutfak barında yemek yiyen Savaş'a çevirdim. O bu hikayenin neresindeydi? Başrolü mü? Yüzümde ister istemez saçma bir gülümseme oluşurken sanki bunu hissetmiş gibi bakışlarını kaldırdı. Kaşları sakince havaya kalkarken yüzündeki yaralara rağmen tabağından koca bir kaşık daha aldı.
"Neye gülüyorsun?" Gülmüştüm çünkü artık o istemese de onu tanımaya başlamıştım. Savaş kesinlikle bu hikayenin başrolü değildi. Hatta başrol kimdi onu da bilmiyorum. Bildiğim ve emin olduğum tek bir şey vardı.
Savaş bu hikayenin senaristiydi... Herkesin aklını okuyabilen, duygularını şekillendirebilen ve onlara bir gelecek vaat edendi.
"Beni tehdit ederek daha neler yaptıracaksın acaba?" Çıplak gövdesindeki kanlı sargıları hala değiştirmediği için gözüm sürekli vücuduna çarpıyordu fakat o bundan hiç etkilenmemiş gibi yüzüme bakmayı sürdürünce zorlukla da olsa onun gözlerine bakmaya çalıştım. Yüzü gerilmişti. Gözlerindeki muzip ifade kaybolmuştu. Elindeki kaşığı sessizce tabağına bırakırken kenardan bir peçete alıp sertçe ağzını sildi. Ardından elinde buruşturduğu peçeteyi henüz ikinci tabağının yarısında içine atarken gözleri benim tabağıma kaydı. Henüz bitirmemiştim fakat hiç bozuntuya vermeden benim tabağımı kendi tabağıyla birlikte alıp ayağa kalktı. Onun hakkında inkar edemeyeceğim şeylerden biri de sanırım yemekleriydi. Hep iyi yemek yaptığımı düşünürdüm fakat Savaş... Mükemmel yemek yapıyordu ve ben ilk kez onu kızdırdığım için üzgündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERSONA'NIN DÜŞÜŞÜ
Aksi***MİNİ GİRİŞ BÖLÜMÜNÜ KESİNLİKLE OKUYUNUZ. Ben içimdeki şeytanı öldürmüş bir zebaniydim belki ama o... O, şeytanın cennetten kovulmamış ilk hali gibiydi. Öylesine zarif, öylesine güzel, ve de öylesine yalan... Dudakları açıkta kalan boynuma küçük...