BÖLÜM 20 : SINIRLAR

3.3K 447 508
                                    

Yorumlarda geleceğe dair Spoiler yazmazsanız sevinirim. Lütfen başka okurlardan da Spoiler istemeyin. (Başka okurlara saygı duymamız açısından bu benim için oldukça önemli. Beni kırmayacağınızı biliyorum. ♥)

Bana İnstagram hesabımdan da ulaşabilirsiniz. Orada aktif oluyorum ve sizlerle daha samimi bir ilişki kurabiliyorum. Oraya özel paylaşımlarımız var.

İnstagram : hilaleasar

Bölüm Şarkısı/-ları :

Lütfen Oy vermeyi ve Yorum yapmayı unutmayın. Çok öptüüüm ♥

Keyifli Okumalar...

Bugün yıkılışımın kaçıncı evresindeydim bilmiyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Bugün yıkılışımın kaçıncı evresindeydim bilmiyorum. Birinci evre, babamın gerçek yüzünü gördüğüm andı. İkinci evre, annemle babamı kaybettiğim zamandı. Üçüncü evre Akın'ın gittiği günde başlamıştı ve dördüncü evre Kuzey'in ölümüydü. Kuzey'den sonra her günüm büyük bir yıkımın habercisiymiş gibi acılarla var olmuştu.

Gözlerimin önündeki bakışlar, sanki ne noktada olduğumu görüyordu. Yeşil gözleri yüzümün her bir zerresini ezberleyebilecek kadar dikkatle bakıyordu.

Savaş... İkimiz sanki çok kurak bir arazinin ortasında güneş en tepedeyken karşıma geçmişti ve gözlerini her bana dokundurduğunda benimle girdiği savaşa bayrak çekiyordu. Bulunduğumuz toprak zemin öyle kuruydu ki çatlaklarla doluydu. Ve işin garip tarafı ufka baktığımızda bir okyanusu ormanla birleştiren bir manzarayı görüyorduk.

Bizden çok uzaktaydı.

Ayaklarının altındaki toprak kuruydu.

Ayaklarımın altındaki toprak çamurluydu.

Ellerimin arasından akan kan damlaları kuru toprağı bir balçık haline getirirken, Savaş'ın içindeki öfke yeryüzünü kurutuyordu adeta.

İkimiz de kötüydük. Belki ikimizin de nedenleri vardı. Ama ayak bastığımız yerleri mahvettiğimiz de bir gerçekti. Bana Savaş Soysal'ı tanımla deseler onun için kullanacağım ilk ifade sakinliği olurdu. Onun üzerinde ölümcül derecede ürpertici bir sakinlik vardı hep.

Zekasını öfkesinden almıyordu.

Kininden almıyordu.

Korkularından almıyordu.

O sadece soğukkanlılığını koruyabildiği için zekasını da iyi yönetebiliyordu.

Gözlerindeki o her zamanki yıkılmaz ifade sanki benim gözlerimdeki harabenin üzerinde büyüdükçe büyümüştü. Öyle ki dudaklarındaki hafif kıvrılma bile onun üzerindeki ölümcül sessizliği etkilemiyordu. Polis olduğumu biliyordu. Beni biliyorsa Egemen'i de biliyordu. Avcı'yı biliyordu. Hatta bilmekten çok dahası vardı ki onu gerçekten iyi tanıyordu. Elimdeki sigara yavaş çekimdeymiş gibi yavaşça yere düşerken derin bir nefes almaya çalıştım.

PERSONA'NIN DÜŞÜŞÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin