Yorumlarda geleceğe dair Spoiler yazmazsanız sevinirim. Lütfen başka okurlardan da Spoiler istemeyin. (Başka okurlara saygı duymamız açısından bu benim için oldukça önemli. Beni kırmayacağınızı biliyorum. ♥)
Bana İnstagram hesabımdan da ulaşabilirsiniz. Orada aktif oluyorum ve sizlerle daha samimi bir ilişki kurabiliyorum. Oraya özel paylaşımlarımız var.
İnstagram : hilaleasar
Bölüm Şarkısı/-ları : Low - Lullaby
Lütfen Oy vermeyi ve Yorum yapmayı unutmayın. Çok öptüüüm ♥
Keyifli Okumalar...
Sanki hassas bir camın arkasından bakıyordum dünyaya. Gözlerimin önünde öyle şeyler gerçekleşiyordu ki, camın arkasında kalmaya devam ettikçe güvende olacakmışım gibiydi. Bir aptal gibi buna inanmak istemem tehlikeli değil miydi?
Kırılmaz camların ortasında bir fanusun içinde değildim ki ben. Hiçbir zaman da olmadım. Camdan duvarlar örülmüştü sanki. Benden alınanların intikamını bir kısmını almışken, şimdi sırf tüm bunlar olurken bana yardım etmiş birinin intikamına da karışmıştım. Üstelik tek bir hatamızda arkasında durduğum o camların parçalanıp her bir parçasının vücudumu keseceğini bile bile yapıyordum bunu.
"Gergin görünüyorsun..." Takım elbisesinin içinde gayet şık bir şekilde bana bakan Egemen'e çevirdim bakışlarımı. Bana söylüyordu fakat onun da benden geri kalır yanı yoktu.
"İyiyim." Değildim. Bir haftadır Cemre ve Afkan bizi bu güne hazırlamıştı. Gerçi o bir haftada onlar hakkında işe yarar tek bir yeni bilgi bile öğrenememiştik. Öğrendiğim tek şey Cemre'nin garip bir şekilde Savaş'ın yanında kaldığıydı. Kimseyi dairesine sokmadığını düşünüyorduk fakat Cemre o tamirhanenin üstündeki dairede kalıyordu. Ve arada Çağan da o daireye giriyordu. Üstelik garip olan sadece bu da değildi. Çağan'ı o günden sonra sadece bir kez görmüştüm ama herkesin konuşmaya daldığı o anlarda onun bakışlarını yakalıyordum. Çok kısa bir an gözleri Cemre'ye değdiğinde bakışlarının değiştiğini görmüştüm. Ve ben... O bakışları tanıyordum. Yıllar önce Akın'a nasıl baktıysam Çağan da Cemre'ye şimdi öyle bakıyordu. Şefkat değildi bu. Aşktı... Tüm bu olanlar kafamı bulandırıyordu. Saçma sapan bir aşk üçgeninin içine düşmüş olamazdım değil mi?
Egemen'in sorusu tekrar aklıma gelince histerik bir şekilde gülümsedim. Şimdi siyah oldukça lüks bir minibüsün içinde Egemen, Savaş ve Afkan ile beraber nereye gittiğimizi bile bilmiyorken nasıl iyi olabilirdim ki? Üzerimdeki şık, dekolteli, siyah gece elbisesi bile öylesine yavan durmuştu ki, böyle şeylere alışık olmadığım yüzümdeki hoşnutsuzluktan bile belli oluyordu. Gözlerimi hemen karşımda gayet şık bir şekilde oturmuş Savaş'a çevirdim. Sıkıntıyla kravatını gevşetiyordu. Hemen yanında oturan Afkan ona her ne söylemişti bilmiyorum ama yüzü kasılmıştı. Yeşile çalan koyu gözleri yorgundu fakat bedeni sanki aksini iddia etmek istercesine dirençli görünüyordu. Elinde avucunun içine sığacak kadar büyük, kırmızı bir top vardı. Ve gerginliğini üzerinden atmak istercesine tek eliyle avucunun içinde topu döndürdüğünü fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERSONA'NIN DÜŞÜŞÜ
Aksiyon***MİNİ GİRİŞ BÖLÜMÜNÜ KESİNLİKLE OKUYUNUZ. Ben içimdeki şeytanı öldürmüş bir zebaniydim belki ama o... O, şeytanın cennetten kovulmamış ilk hali gibiydi. Öylesine zarif, öylesine güzel, ve de öylesine yalan... Dudakları açıkta kalan boynuma küçük...