Yorumlarda geleceğe dair Spoiler yazmazsanız sevinirim. Lütfen başka okurlardan da Spoiler istemeyin. (Başka okurlara saygı duymamız açısından bu benim için oldukça önemli. Beni kırmayacağınızı biliyorum. ♥)
Bana İnstagram hesabımdan da ulaşabilirsiniz. Orada aktif oluyorum ve sizlerle daha samimi bir ilişki kurabiliyorum. Oraya özel paylaşımlarımız var.
İnstagram : hilaleasar
Bölüm Şarkısı/-ları : Hania Rani & Dobrawa Czocher – There Will Be Hope
Lütfen Oy vermeyi ve Yorum yapmayı unutmayın. Çok öptüüüm ♥
Keyifli Okumalar...
Bölüm Sınırı : 700 yorum
Bence Avcı'yı biraz daha görebildiğimiz, anlayabileceğimiz bir bölüm oldu. Bakalım artık siz ne düşüneceksiniz...
Bu arada sınır geçerse yarın yeni bölümü yükleyeceğim.
Sezon finalimize az kaldı. Bazıları final olacağını sanmış ama hayır. Daha inanamayacağımız kadar çok olayımız var :)
Kısa bir duş alıp üzerimi değiştirip merdivenlerden aşağıya yavaşça indiğimde Cihangir'den gelen mesajla birlikte irkildim. Çocuklar hala uyanmamıştı ama kahvaltı hazırdı. Egemen ve Yasemin mutfakta çocukların uyanmasını beklerken kendilerine bir kahve almış konuşuyorlardı. Defalarca kez okuduğum mesajı tekrar okudum. İçim büyük bir buhrana gebe kaldı yine. En güvendiği adam Cevdet'e ulaşamıyormuş ve bu Cihangir'in adamları için olağanüstü bir durumdu. Kaşlarım çatık bir şekilde mutfağa girdim. Mutlu olabilmenin artık ruhumu elden götürebilecek bir hastalık olduğunu düşünmeye başlıyordum. Beni çağırmamıştı ama Cihangir'i görmem lazımdı. Çünkü Cevdet onun için bir sağ kol değil, evladı gibiydi. Her şey onun üzerine öyle bir gelmeye başladı ki artık kendi bataklığıma onu da çekmeye başladığımı düşünmeye başlıyordum. Kariyerinin sekteye uğraması yetmiyormuş gibi mali zararlara uğramıştı ve buna ek olarak şimdi de başta Cevdet olmak üzere sevdiği adamları da bir bir elinden alınıyordu."Yasemin, ben çıkıyorum." Yasemin şaşkınlıkla açılan gözleriyle birlikte elindeki kahveyi yavaşça mutfak tezgahına bırakırken Egemen hiçbir şey söylemeden suratıma bakıyordu.
"Kahvaltı yapacaktık ama..." dedi biraz üzülmüş bir sesle.
"Bir kaç saatlik işim var. Çocuklar uyanana kadar gelirim," ardından bileğimdeki ince kordonlu saate baktım. "Saat daha çok erken. Bir İki saate buradayım. Sözüm sözdür." diyerek gülümsediğimde Egemen bardağından bir yudum aldı ve kupayı dudaklarından çekerken alt dudağını emdi yavaşça. Bugün gereksiz bir sakinlik vardı üzerinde.
"Nereye gideceksin?" dedi fakat bunu sorarken yüzüme bakma gereği duymamış, o da Yasemin gibi bardağını yavaşça kalçasını yasladığı mutfak tezgahına yerleştirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERSONA'NIN DÜŞÜŞÜ
Hành động***MİNİ GİRİŞ BÖLÜMÜNÜ KESİNLİKLE OKUYUNUZ. Ben içimdeki şeytanı öldürmüş bir zebaniydim belki ama o... O, şeytanın cennetten kovulmamış ilk hali gibiydi. Öylesine zarif, öylesine güzel, ve de öylesine yalan... Dudakları açıkta kalan boynuma küçük...