Yorumlarda geleceğe dair Spoiler yazmazsanız sevinirim. Lütfen başka okurlardan da Spoiler istemeyin. (Başka okurlara saygı duymamız açısından bu benim için oldukça önemli. Beni kırmayacağınızı biliyorum. ♥)
Bana İnstagram hesabımdan da ulaşabilirsiniz. Orada aktif oluyorum ve sizlerle daha samimi bir ilişki kurabiliyorum. Oraya özel paylaşımlarımız var.
İnstagram : hilaleasar
Bölüm Şarkısı/-ları :
Lütfen Oy vermeyi ve Yorum yapmayı unutmayın. Çok öptüüüm ♥
Keyifli Okumalar...
Savaş, ateşe değmiş gibi irkilirken az kalsın elindeki kutuyu düşürüyordu. Hızla kutuyu tutup onun elinden aldım. İki elini de kalçasıyla yaslandığı koltuğun kollarına dayarken başını yavaşça aşağıya eğdi. İlk defa dolan gözlerini benden böylesine sakındığını görüyordum. Ve belki de ilk kez bir gerçeklik duvarına bu kadar sert çapmıştı.
"Anneni bana anlattığın günden beri sana onu hatırlatacak elle tutulur bir şey bulmak için çabalamıştım."
Çünkü Umay... Egemen'e yaptığın şeyin aynısını Savaş'a da yapmak istiyorsun! dedi iç sesim. Her şey bittiğinde oğlumu alıp gidecektim ama Egemen'e ailesini vereceğime dair söz vermiştim. O gün Savaş bana annesini anlattığında düşündüğüm tek şey bir anneden oğluna geriye ne kaldığıydı. Bir keresinde Cemre'nin ağzını aramak için onunla konuştuğumda Savaş'ın annesine dair bir fotoğraftan başka hiçbir şey ellerinde bulunmadığını söylemişti. Yirmisine basmamış bir şekilde toy yaşında öldürülüp gitmişti. Ben de bir anneydim... Ve bir gün ölsem bile Kamer'in beni hatırlayabileceği bir şeyleri olsun isterdim.
"Umay sen..." titreyen sesiyle birlikte bakışları ağır ağır bana dönerken elimdeki kutuya küçük bir bakış atıp kızarmış gözlerini gözlerime dikti.
"Sana benden verebilecek yalnızca bir kurşunum vardı. Ama annenden sana iki kurşun var. Ve bu iki kurşun benimkinin aksine sende bir yara açmayacak." dediğimde sol gözünden bir damla düştü. Acısındaki yası hissedebiliyordum.Onunla birlikte benim de gözlerimden yaş düşerken tekrar kutuya baktı.
Bu onun için yıkımdı.
Bu onun için dirilişti.
"Ben bile bulamamışken... Sen. Sen nasıl? Sakın Avcı dem-" Elini ayağını nereye koyacağını bilememiş bir şekilde hareket ederken başını benden uzakta bir noktaya çevirdi.
"Hayır. Zannettiğinin aksine her işimi Avcı'yla halletmiyorum ben." Böyle bir hediyeyi düşmanı sayesinde vereceğimi düşünmüyordu herhalde?
"Çalıştığı geneleve gittim. Orada bulunan en yaşlı çalışan kadını buldum. Sanırım patronun karısıymış. Sana konuşmadıklarını biliyorum. Bana da konuşmayacaklardı. O yüzden ben de kadını araştırdım. Kadının bir oğlu varmış. Yirmi beş yaşında. Onu buldum. Uyuşturucu bağımlısıymış o yüzden çoğu zaman kafası kıyak oluyordu. Birkaç kez ben de kullanıyormuşum gibi yanına gittim. Arkadaş olduk. Annesiyle alakalı hassas şeyleri öğrendikten sonra kadının yanına gittim. Meğer kadın yıllarca yalnızlık çekiyormuş. Hayatındaki en büyük eksikliği arkadaşmış. Hem kocası hem de oğlu tarafından koca bir boşluğa itilmiş. Senin bu kadından bilgi alamaman da bu yüzden işte. Boşluğa düşenleri ölüm bile korkutamazdı." Ben sıkıntıyla iç geçirirken o, yavaşça kutudaki defteri parmaklarının arasına aldı. Elleri titriyordu, kirpikleri titriyordu oysa bedeni ve bakışları çok güçlü ve sarsılmaz duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERSONA'NIN DÜŞÜŞÜ
Action***MİNİ GİRİŞ BÖLÜMÜNÜ KESİNLİKLE OKUYUNUZ. Ben içimdeki şeytanı öldürmüş bir zebaniydim belki ama o... O, şeytanın cennetten kovulmamış ilk hali gibiydi. Öylesine zarif, öylesine güzel, ve de öylesine yalan... Dudakları açıkta kalan boynuma küçük...