Bölüm 69 : KOZA

1.8K 297 1K
                                    

Yorumlarda geleceğe dair Spoiler yazmazsanız sevinirim. Lütfen başka okurlardan da Spoiler istemeyin. (Başka okurlara saygı duymamız açısından bu benim için oldukça önemli. Beni kırmayacağınızı biliyorum. ♥)

Bana İnstagram hesabımdan da ulaşabilirsiniz. Orada aktif oluyorum ve sizlerle daha samimi bir ilişki kurabiliyorum. Oraya özel paylaşımlarımız var.

İnstagram : hilaleasar

Bölüm Şarkısı/-ları : Judah Earl - Livets Ande

Çok öptüüüm ♥

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Keyifli Okumalar...

Sürpriiiiz.

***Bugün içimden bölümü erken atmak geldi. Bir önceki bölüm ve bu bölümün sınırları geçildiğinde yeni bölüm öyle gelecek ama haberiniz olsun. Sizi çok seviyorum, yorumlarınızla var oluyorum. Lütfen beni sizden mahrum etmeyin ♥️😍🙏🏻

Sınır : 1000 yorum

Sınır : 1000 yorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Savaş..." konuşmamı engelleyerek kollarını bedenime daha sıkı sardı. Akın ölmüştü... Akın öldürülmüştü ve ben yine ailemden biri daha koruyamamıştım.Büyük bir fırtınada çırılçıplak bir şekilde okyanusun büyük dalgaları tarafından sürükleniyormuşum gibi hissettim o an. Rüzgar keskin bir bıçak gibi tenimi kesmiş ciğerlerimden tek bir soluk daha çıkacak halim kalmamıştı.

"Gökhan yukarı kata çık. Yasemin ve çocuklar saklanmış olabilir." Afkan'ın sesini duyuyordum ama kulaklarım çınlıyordu. Birileri kulağımın yanında bir çana vurmuş ve başlangıç ile sonun arasındaki o sürede geçmişimle geleceğim çarpışmıştı.

"Umay, kendine gel." dedi Savaş. Gökhan yirmi otuz basamaklık merdivenlere yönelerek hızla üst kata koşmaya başladı fakat merdiven duvarlarındaki kanlı el izleri bile bana yeni bir kara haberin habercisiymiş gibi geliyordu.

"Umay, bana bak güzelim." Savaş kollarını benden ayırdığında ellerini yanaklarıma getirmişti. Yeşil gözleri sanki canlılığını yitirmişti ama Savaş Soysal çenesi dik bir şekilde yıkılmadan dimdik ayakta durmaya devam ediyordu.

"Onu öldürmüş." Hayır, katletmişti.

"Savaş, onu öldürmüş! Onu öldürmüş!" Bedenime çarpan dalgalar büyümüş ve yüz bin parçaya bölünüyormuşum gibi hissetmemi sağlayarak sert bir kayaya çarptım. Kulağımdaki çınlama dinmedi.

"Senin suçun değil Umay! Bana bak! Kahretsin Umay, Gözlerime bak. Senin suçun değil tamam mı?"

"Benim yüzümden... Onları buraya ben göndermiştim." Şoka girmiştim fakat iliklerimi bile doldurabilecek bir acı binmişti ruhuma. Afkan, nereden bulduğunu bilmediğim bir örtüyü Akın'ın cansız bedeninin üzerine yavaşça örterken Egemen taşıyamadığı bedeninin üzerine yavaşça çökmüştü.

PERSONA'NIN DÜŞÜŞÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin