Yorumlarda geleceğe dair Spoiler yazmazsanız sevinirim. Lütfen başka okurlardan da Spoiler istemeyin. (Başka okurlara saygı duymamız açısından bu benim için oldukça önemli. Beni kırmayacağınızı biliyorum. ♥)
Bana İnstagram hesabımdan da ulaşabilirsiniz. Orada aktif oluyorum ve sizlerle daha samimi bir ilişki kurabiliyorum. Oraya özel paylaşımlarımız var.
İnstagram : hilaleasar
Bölüm Şarkısı/-ları :
Lütfen Oy vermeyi ve Yorum yapmayı unutmayın. Çok öptüüüm ♥
Keyifli Okumalar...
"Efendim Gökhan?"Uzandığım koltukta yavaşça doğrulurken kucağımdaki örtüyü düzelttim. Emniyetten aranıyordum ve onlar asla kolay kolay beni aramazlardı. Ciddi anlamda ağrılarım vardı ve benim dışarıya çıkacak halim yoktu. Gözlerim saçma bir endişeyle Savaş'ın etrafta olup olmadığını kontrol etti fakat polis olduğumu biliyor olduğundan bu endişenin fazlasıyla yersiz olduğunu hissettim.
"Umay? Neredesin sen? Eve girdiğini görmedik?"
Endişeli ses tonu kulaklarımı doldururken salondaki balkon kapısının açıldığını duydum. Savaş ile o sarılmadan sonra garip bir şekilde ayrılmıştık ve hiçbir şey söylemeden üzerine kalın bir kazak geçirip balkona çıkmıştı. Saatlerdir oradaydı. Balkon kapısından içeri girer girmez gözleri hızla beni buldu. Dışarısı buz gibiydi. Kulaklarına kadar kızarmıştı ve buna rağmen etkilenmişe benzemiyordu. Çıkarken eline aldığı boş kül tablası da elindeydi ve artık neredeyse ağzına kadar doluydu. Çok fazla içiyordu ve bu artık benim rahatsız olmama neden oldu. Zihni öylesine kalabalıktı ki kendisi bile bir süre sonra o kalabalığı görmemek adına zihnini sis bulutlarıyla doldurmaya çalışıyordu sanki. Dışarıdaki ürpertici soğukluğun daha fazla evin içine girmemesi adına kapıyı kapattı ve elindeki dolu küllüğü yavaşça orta sehpaya bıraktı. Kulağımdaki telefona kısık gözlerle bakarken sessiz olmaya çalışarak karşımdaki koltuğa oturdu.
"Evde değilim Gökhan. Ama iyiyim merak etme." Kiminle konuştuğumu öğrenir öğrenmez Savaş'ın suratında alaylı bir tebessüm oluşmuştu. Bu gülümsemeyi biliyordum. Karakoldan birkaç adım önde olmanın verdiği zafer bayrağıydı.
"Savaş yanında mı?"
"Tek başımayım." Dediğimde bu sefer kaşları havalanan Savaş kollarını birbirine dolayıp büyük bir rahatlıkla bana bakarak arkasına yaslandı. Belli ki beni oyun oynarken izlemeyi keyifli bulmuştu.
"İyi. Şimdi beni dinliyorsun. Görev iptal. Duydun mu beni Umay! Her şeyi ayarladım. Kamer'le sen yurtdışına çıkacaksın. Orada bir okul ayarlayabilirim size. Gittiğiniz zaman kalacağınız yer de belli. Sizi karşılayacaklar." Gözlerim, yüzümdeki şişkinliklerin izin verdiği müddetçe son raddesine kadar açılırken hızla üzerimdeki örtüyü bir kenara atarak uzandığım koltukta aniden doğruldum. Bu hareketim anlık sersemlememe neden olurken Savaş'ın yüzündeki alaylı ifade de kaybolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERSONA'NIN DÜŞÜŞÜ
Acción***MİNİ GİRİŞ BÖLÜMÜNÜ KESİNLİKLE OKUYUNUZ. Ben içimdeki şeytanı öldürmüş bir zebaniydim belki ama o... O, şeytanın cennetten kovulmamış ilk hali gibiydi. Öylesine zarif, öylesine güzel, ve de öylesine yalan... Dudakları açıkta kalan boynuma küçük...