Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin :) Motivesiz hiç yazılmıyooo :D
Elyas & Taha-Gece Mavisi
Yol üstünde bir restorandan hamburger ve pizza almıştık. Gelen kaloriler, gayet de umurumuzdaydı, hatta Gölge'nin dövüşü bırakmasıyla birlikte sporu da salıvermesinden yakındığını çok duymuştum ama insan dışarıdan bir şey yiyecekse bunun ev yemeğine benzemesini de istemiyordu galiba. En azından biz istememiştik. Bir süre onu beklerken geçtiğinde ve Deniz, biz eve daha on dakika uzaktayken, telefonlarımızı durmadan aramaya başladığında ayvayı yediğimizi anlamıştık. Kız gelmişti ve biz evde yoktuk, orada burada kendi ihmallerimizle de vakit öldürüyorduk. Bu yüzden, Gölge arabayı evin önünde yavaşlatır yavaşlatmaz kapıyı açtım ve durduğu gibi de indim. Yaz olsa durmadan da atlardım ama şimdi yeniden kayıp düşerek, dün kırılmayan kalçamı kesin kırma niyetinde değildim!
Gölge, arkamdan adımı uyarıcı bir tonla bağırmıştı ama kışın soğuğunda, kapı önünde kalan kardeşi varken, bu tehlikesi az hareketimi ona sorgulatamayacaktım. Deniz, bahçedeki tentenin altında, yere çömelmişti. Kollarını bedenine dolamış, montunun kürklü şapkasını başına geçirmiş, ellerini de ceplerine sokmuştu. Bu haliyle tam bir evsiz gibi duruyordu. Sesleri duyunca içine gömdüğü kafasını kaldırdı. Bizi görür görmez doğruldu. Ağzını açtığında fırlatacağı okların yüzde birine ancak hazırdım.
"Vallahi bravo size ya! Hem beni çağıran sizsiniz, hem eve geç gelen! Bu nedir? Dondum burada! Hasta olursam var ya suçlusu sizsiniz!"
Gölge de peşimden, kollarında çiçekler ve elindeki yemek poşetleriyle yüzü görünmez bir biçimde girmişti. Deniz, benden sonra dik dik ona da baktı, açıklama beklediği barizdi. Elleri onu yatıştırmak ister gibi havada salladım.
"Bebeğim, özür dileriz ya, işten çıkma saatimi ayarlayamamışım tam." Birkaç saniye mantıklı açıklamamı düşünmüş olmalıydı ama gözleri benim ardımda kalan Gölge'ye de sık sık dokunuyordu.
"Ne bu halin abi? Çiçekler bana mı?"
Dudağımı pişmanlıkla ısırdım. Yani kızın gönlünü alacaksa ailemin ya da Damla'nın aldığı çiçeklerden birini ona verirdim. Ama Gölge'ninkiler olmazdı!
Gölge, yüzüne sürtünen çiçekleri engellemek adına kafasını geriye attı. "Mihre kapıyı açsan da herkes rahat etse." Deniz anlamış gibi dudak büzdü. "Ne güzel ya! Anlaşılan bunlar da bana değil!" Gerçekten sitemlerini evde sıcakken yemek daha mantıklı olabilirdi. Hava buz kesiyordu. Kız dakikalardır açık alanda hareketsizdi. Üşüdüğünü, bahçedeki hareketlilikle otomatik yanıp sönen ışıklarımızdan dolayı gördüğüm, kıpkırmızı olmuş burnunun ucundan anlayabiliyordum.
Kendime gelmiş gibi çantamdan anahtarımı çıkardım. Kilide anahtarı sokmuş ve iki tur çevirmiştim. Gölge önde, Deniz peşinden, ben de kenara çekildiğimden en son içeri girdim. Kapıyı kapattım.
Deniz, uzun süre üşümesinin getirisiyle montunu bile çıkarmadan salona ilerledi. Gölge, girişteki vestiyerin düz kısmına çiçekleri bırakıyordu. Göz göze geldik. Akşam boyu trip yiyeceğimizi anlamış ve birbirimize bakarken yandık gibisinden bakışlarımızı konuşturmuştuk. Dudak büzdüm. Aniden bana eğilip yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu. Herhalde güç veriyordu. Kabanlarımızı çıkarıp biz de salona geçtik. Işığı Deniz açmış, gitmiş, küskün ifadesini bozmadan, kollarını göğsünde toparlayarak üçlü koltuğa oturmuştu. Biz bakmıyordu.
Gölge'yle art arda önüne kadar yürüdük. Gölge konuştu. "Abini özlemedin mi Deniz? Gel sarılalım kızım."
"Yooo! Abim kışın beni sokağa atarken düşünecekti onu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
General FictionTolstoy: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir, der. İki noktada da haklıdır. Ben de tamamen duygularımın esareti altında, yeni bir yolculuğa çıkmış, yolculuk boyunca sızlayan vicd...