Ayça Özefe- Esen
Rekor uzun bir bölüm oldu. Keyifli Okumalarr :)
Hayaller güzeldi ama gerçekler de insanı üzecekti herhalde. Bambaşka bir dünyadaymış gibi, baş başa, birbirimizi tanıdığımızdan beri ilk defa sadece ikimiz hakkında ve sakince konuştuğumuz geceden sonra elbette uyuyamamıştım. Sabaha kadar dönüp durduğum yatakta, tüm konuşmaları tekrarlayıp durmuştum. Yapmak istediklerimle yaptıklarım biraz çakışmıştı belki ama aşık olduğunuz insan bu kadar yakınınızda dururken de her söylediğinizi uygulayamayabiliyordunuz. İnsan işi olmayan bir irade gerektiriyordu sanki ve maalesef o irade bende ancak bu kadarla var olabiliyordu.
Güzel gitmiş geceyi, Gölge'nin yeniden tanışacağız deyişini heyecanla beklerken bir tarafım da karamsarlığa bürünmüştü. Daha ne olduğunu kendim bile anlayamazken aileme ne diyeceğimi de, bu zamana kadar onlardan habersiz uzun(!) bir iş yapamadığım için yine kara kara düşünmeye başlamıştım. Berbat ruh halim, bir çırpıda eskiye dönmüş değildi belki ama beni aradığında ya da gördüğü ilk anda annem kesinlikle değişimi fark ederdi.
Gölge'nin gittiğini biliyorlardı. Onu birebir tanımadıkları için de tavrının nedenini sağduyulu sorgulayıp, benim kadar iyimser algılamıyorlardı ne yazık ki. Yaşadıklarından haberdarlardı, elbette hastanede benim için yanımda dururlarken az da olsa çok da olsa ona da üzüldüklerini biliyordum, hiçbir zaman umursamaz insanlar olmamışlardı ama babam mesleği gereği onunla yakından ilgilenmiş ve yaptığı işi onaylamasa bile onun lehine çalışmışken, ertesi gününde onun gidip de beni üzeceğini düşünmemişti. Gidişi benim için yıkımdı ve ailem de benim enkazımın altında kalan kişilerdi. Şimdi karşılarına çıkıp döndü ve mutluyum desem belki bana bile kızarlardı. Yani kesin kızarlardı. Gölge'den emin olmak istesem de daha değildim, o yüzden kendimi koşulsuz da bırakamıyordum. Düşünceler arasında boğulmaya devam ederken sabaha karşı uykuya direnememiştim. Alarmın çalmasıyla yerimden fırladım. Banyoya girip, işlerimi hallettim, dişlerimi fırçaladım. Kafamdaki plan, bir an evvel hastaneye gidip, en önce sağlam kalem olan Damla'yı kendime yandaş olarak ayarlamamdı.
Siyah bir pantolon giyip, üzerime kırmızı askılı bir tişört geçirdim. Saçlarımı açık bırakıp, kremledikten sonra taradım. Güneş gözlüğümle önüme gelmesin diye sabitledim. Hafif bir makyaj yaptım. Yazın en sıcak günlerindeydik, bu kadarı bile fazlaydı ama karşı koyamadığım yanımla her şeye hazırlıklı olmam gerektiğini falan düşünüyordum. Küçük çantamı hazırlayıp, içine eşyalarımı koyduktan sonra odamdan mutfağa geçtim. Küçük bir kaseye hazırladığım mısır gevreğimi çabucak yedim. Bir yandan da Damla'yı arıyordum. Onun da erken gelmesi lazımdı hastaneye, hatta gerekirse gidip onu evden almayı bile teklif edecektim. Ama bana çoktan yolda olduğunu yazdı. Bu kızın da kabaran hastane aşkında başka etkenlerin olduğunu biliyordum ama nedense kendi dertlerimden bir türlü ona zaman gelmiyordu. Bugün bu fırsatı da yaratmaya çalışacağıma kendime söz verdim.
Evden çıktım, arabama geçtikten sonra hastaneye kadar geçen yolu heyecanla bitirdim. Sanki çok garip bir hareketmiş gibi, uzun zamandır dinlemediğim müzik listemden güzel parçaları açıp kendimi motive etmeye çalışmıştım.
Yarım saat sonra hastanedeydim. Arabamı park edip, koşar adımlarla içeri girdim. Rutin işlerimi halledip, birkaç yere imzamı atarken güne şanslı başladığımın bir belirtisi gibi Damla yanımda belirdi. Boynuna sarıldım. Geri çekildiğimde Damla uzaylı görmüş gibi bakıyordu.
"Günaydın kızım hayırdır? Rüyanda beni mi gördün?"
"Günaydın. Fırsatımız varken acil konuşmamız lazım."
"Daha afyonum patlamadı ya, bir kahve içeyim."
"Tamam buradan sonra bahçeye çık, ben sana kahve alacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
General FictionTolstoy: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir, der. İki noktada da haklıdır. Ben de tamamen duygularımın esareti altında, yeni bir yolculuğa çıkmış, yolculuk boyunca sızlayan vicd...